(Doğu'da Bir Kent Akşamında, Vazife Mağlülü Gül veya Sarı Kantaron Devriyesinin Zabıt Defteri)
yağmur yağıyor
yürüyerek ve koşarak yağıyor
öç alırcasına yağıyor topraktan
ve çay bahçelerini döllüyor yağmur.
aklını çeler yağmur, gün batımsız bir derenin
direniş ta derinlerde kara taşların
ve balıkçı yaka kazakların içinde.
sindirilmiş umutlarla susuyor korku.
yağmur yağmadığı zamanlar, hüznüm
rengi solmuş güller gibidir
bulantısını ödünç aldığım sara da
pencereden yola bakmaktadır.
tıpırtısı pencerelerde, en gür sesi pencerelerde
akşamın ve bekaretin tedirginliğinden
devletin ölüm senetlerine bir damla düşer
kör olur, bakkalların önünde tavla oynayan halk
sihirden medet uman şarkılar söyleyen
başka yağmurlar da bilirim
yüreğimin içinden diş çıkaran.
denizin üstünden gelirse yağmur
ıslanmış sigaralar parmaklarımdan
bankalara bireysel krediler ödeyen ellerimden
usulca dökülüverecektir, kağıdın böğrüne ya da sarı kantaron
ahkamın umuma açık kesimlerinden
hediyelik ve göstermelik yağmur dilenilecek.
karşımda ne güzeldin yağmur da karşındaydı
böyle bir yağmurda, evinin sokağında
çay ocağına oturmuş ve yüreğimde hüzünler demleyerek
sana, heceleyen gözlerle bakmıştım
keşke yanımda biraz barut olsaydın.
yağmur yağıyor günlerdir
yürüyerek yağıyor, koşarak bazen
bense en sevdiğim yağmurluğum
ve ıslatmaktan korktuğum kitaplarımla
sana veda anlamında bugün
yeni bulutlar örüyorum
öç alırcasına örüyorum..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder