sağlam gözleri var
siyah surlarla çevrelenmiş.
görünüyor en güzel akşamların
kuş tüyü bir yatakta başladığı.
başladı şimdi düğün; kırk gün kırk gece düğün
kızlar süslenmiş, delikanlılar hoyrat
bir koşuda unutulan at da orta yerde
sazendelik eder şimdi b
b burcundan bir çocuk düşer:
tepelere kar yağar ve bir dağdır, bulutlar aklına düşer
gözlerin yayı gerer, fırlatır oklarını;
yani bakışlarındır -bunu sen bilirsin-
sıcak kanını akıtır uzaklara giden atlının.
kan, yeryüzünde bir met'adır..
28 Aralık 2014 Pazar
3 Aralık 2014 Çarşamba
Şehir Öğretisi II
II.
şehir. anlam ve anlamsızlık arasında mutluluk ve mutsuzluk kıyısında
demirlemiş bir gemi. günlerin ölümleri, günlerin doğumları; çimenler ve fil gece, şehrin yağız delikanlısı, gündüz nazlı sevgili 'rahim ve mutlak' bir yürüyüş gecede ellerim yorgun değil,
ellerim gülüşünle karılmış bir demet karanfil ellerim muzaffer bir komutan şimdi fetihlerden yeni dönmüş ve mağrur yüzüm isim değiştiriyor bu şehirde çocuk oluyor, sevgili oluyor, renk renk oluyor böylece her şeye yüzüm oluyor, senin yüzünden başka senin yüzün zaten başka başka bir gün bakıyorum pazartesi, bir gün cuma yüzün bazen de güneşli, bazen parçalı bulutlu sonra sağnak yağışlı yüzün mesela bugün günlerden çarşamba
sulu sepken çarşamba, buz gibi çarşamba şehrin yüzü ise darmadağınık şehrin yüzü balçık, şehrin yüzü mahşer yeri söyle sevgilim söyle şehrin kaç yüzü var tanıdık ve sesler şehrin gecesinde; uyku tutmamış sesler, odamızda kaçını ağırladık..
bak intihara meyilli şu ağaçlara
anlatsınlar onlara nedir yapraksızlık..
şehir. anlam ve anlamsızlık arasında mutluluk ve mutsuzluk kıyısında
demirlemiş bir gemi. günlerin ölümleri, günlerin doğumları; çimenler ve fil gece, şehrin yağız delikanlısı, gündüz nazlı sevgili 'rahim ve mutlak' bir yürüyüş gecede ellerim yorgun değil,
ellerim gülüşünle karılmış bir demet karanfil ellerim muzaffer bir komutan şimdi fetihlerden yeni dönmüş ve mağrur yüzüm isim değiştiriyor bu şehirde çocuk oluyor, sevgili oluyor, renk renk oluyor böylece her şeye yüzüm oluyor, senin yüzünden başka senin yüzün zaten başka başka bir gün bakıyorum pazartesi, bir gün cuma yüzün bazen de güneşli, bazen parçalı bulutlu sonra sağnak yağışlı yüzün mesela bugün günlerden çarşamba
sulu sepken çarşamba, buz gibi çarşamba şehrin yüzü ise darmadağınık şehrin yüzü balçık, şehrin yüzü mahşer yeri söyle sevgilim söyle şehrin kaç yüzü var tanıdık ve sesler şehrin gecesinde; uyku tutmamış sesler, odamızda kaçını ağırladık..
bak intihara meyilli şu ağaçlara
anlatsınlar onlara nedir yapraksızlık..
28 Kasım 2014 Cuma
İğde Ağacı, Tepe ve Deniz
iğde.
yapraklar ve hayaller ve gölge
iki çocuk 'mahçup ve duru'
bu iğdenin meyvesi aldatmıyor mu insanları
başımızı döndüren ne var havada,
neden böyle topraktan kesiliyor ayaklarımız..
çünkü biliyorlar;
henüz uykusu kaçmamış kimsenin
kimse, daha ekmekteki mayayı bozmaya yeltenmemiş
henüz kimsenin bankalarda ve süpermarketlerde sıraya girdiği yok
yok kimsenin iç geçirerek baktığı bir şehir
bağrında kimsenin yara değil istasyonlar
ve o yaraları dağlayacak trenler daha istasyona gelmemiş
vakitler sadece ezanlara ayarlı,
saatler kavuşmalara, koşular saatlere
gidilmemiş, görülmemiş ülkelerin hasreti de yok içlerinde
öyle ülkeler düşlenmiş ki iğde ağaçlarından
bir bir gidilmiş.
aşağıda deniz, burada tepe, tepede iğde ağacı
sakin, parlak, pürüzsüz: sevinçli serçelerin korosu
iğde dallarında.
bir fiyatı yok henüz bu anlatıklarımın
leylâ ile mecnûn da efsane değil daha
her şey iğde ağaçlarının altında başladı
iğde ağacının altında verildi bütün sözler
"kavlimiz olsun" dediler
bu iğde bu tepe bu deniz.
hâlâ orada
iğde,tepe ve deniz
sakin, temiz, pürüzsüzey verilen sözler, ey dökülen gözyaşları
siz nerdesiniz?
sakin, parlak, pürüzsüz: sevinçli serçelerin korosu
iğde dallarında.
bir fiyatı yok henüz bu anlatıklarımın
leylâ ile mecnûn da efsane değil daha
her şey iğde ağaçlarının altında başladı
iğde ağacının altında verildi bütün sözler
"kavlimiz olsun" dediler
bu iğde bu tepe bu deniz.
hâlâ orada
iğde,tepe ve deniz
sakin, temiz, pürüzsüzey verilen sözler, ey dökülen gözyaşları
siz nerdesiniz?
20 Kasım 2014 Perşembe
Masada Kış Kahkahası
kış.
soğuk doğu akşamı.
çay var masada, eller ve kadın kahkahası
matemi, geceyi, bakışlarımı bölen.
samimiyeti kesen bıçak
ona bilenen göz.
soğuk.
kış ve doğu akşamı
kadın kahkahası, eller ve çay masada
akşamı getiren; rahim ve mutlak
" masa da masaymış ha"
soğuk doğu akşamı.
çay var masada, eller ve kadın kahkahası
matemi, geceyi, bakışlarımı bölen.
samimiyeti kesen bıçak
ona bilenen göz.
soğuk.
kış ve doğu akşamı
kadın kahkahası, eller ve çay masada
akşamı getiren; rahim ve mutlak
" masa da masaymış ha"
Şehir Öğretisi
I.
doğuda solar gibi her renk
her renk bir ayrı hüzün
rüzgâra sorsan söyler sana
sana söyler, ağrı dağı kadar
heybetlidir yalnızlık.
-yalnızlık; büyük ve küçük yalnızlık-
her renk bir ayrı hüzün
rüzgâra sorsan söyler sana
sana söyler, ağrı dağı kadar
heybetlidir yalnızlık.
-yalnızlık; büyük ve küçük yalnızlık-
bir şehri terketmemek ne demek
ne demek şehirden şefkât dilenmek
ne demek şehirden şefkât dilenmek
doruklardan vazgeçmek
ve kalakalmak şehirde
vahşi bir hayvan gibi
dağlara verilen sözü unutmak
-sada, hayâl, rüyâ, gerçek-
hepsini ben şehirden öğrendim.
vahşi bir hayvan gibi
dağlara verilen sözü unutmak
-sada, hayâl, rüyâ, gerçek-
hepsini ben şehirden öğrendim.
ve bir güvercinin intiharını okuyoruz
şehrin kubbelerinde.
şehrin kubbelerinde.
şehrin minareleri haykırıyor
güvercin ölümlerini..
güvercin ölümlerini..
19 Kasım 2014 Çarşamba
Zararlar Düellosu
sigara öldürür diyorlar
gündelik telaşlar ve bekleme salonları
bizim olmayan bu yüzlerden
çocuklara sorulan matematik problemleri
dünya barış istiyor, savaşalım diyorsun
kılıncı çalıyorum kendime
gövdemden bir sen fışkırıyorsun
evet öldürmeli bazı şeyler adamı
bir kurşun, bir yara, kaçan vapur, yatan kupon
ama vakitsiz gelen öpücüklere
sakladım intiharı
gündelik telaşlar ve bekleme salonları
bizim olmayan bu yüzlerden
çocuklara sorulan matematik problemleri
dünya barış istiyor, savaşalım diyorsun
kılıncı çalıyorum kendime
gövdemden bir sen fışkırıyorsun
evet öldürmeli bazı şeyler adamı
bir kurşun, bir yara, kaçan vapur, yatan kupon
ama vakitsiz gelen öpücüklere
sakladım intiharı
Gölge Oyunları
gölge.
ve sisler içinde gece
hayatlara dadanan hayaletler
senin yüzünde bir yabancı
benim yüzümde bir sen var
lisanını konuşuyor gözlerimiz.
'her hayat bir başka hayatın vampiri'
diye bir mısra belleğimde
dudaklarım kanamış, ellerim yaralı
sıkıntılı ve soğuk rıhtımda
beklenen beklenen beklenen gemi
sis ve sabır ve gece
âh isimli şarkılar dilimizde
ve filmlerde gördüğümüz âşk-lar
çalınan şarkılar değil umutlar belki de.
ve yalnızca ıslık çalmayı öğrendiğimiz kitaplar.
gölge.
13 Kasım 2014 Perşembe
Doğudaki Renklere; Sana
siyah.
gecenin emzirdiği çocuk, ey güzele ad olan
şimdi omzuma yasladığın başından
sesleniyorsun adımı.
sen demedik leylâ dedik mecnun'la
kaç gece aradık kum fırtınalarında seni
ey mumun yanışında sır olan güzel
hiçlik rüyâlarında gezdiren bizi
ne matemsin şu anda, ne de şenlik
dupduru, tertemiz, pırıl pırıl
duruyorsun gecenin göğsünde
bak en güzel şiirini okuyor sana ay.
beyaz.
bir sayfasın, duruyorsun
beklemenin kurşun geçirmez eşiğinde
sabır diyorum bu mevsime ben
gölgesi serinletmez, güneşi ısıtmaz
ellerin güzeldir, ellerin beyazdır senin
ellerin işte öyle uluortadır
kurşundan kalemlerle, kurşundan askerlerin
karşısındadır ellerin.
"ellerinden belli olur bir kadın"
öylece beyaz, öylece güzel.
şimdi yazmak değil yaşamak düşer bana
beyaz geceler beyaz geceler.
sarı.
ölümün rengi yaprakta, başaktaki olgunluk
güneşin mahlası, ey ellerin yorgunluğu
açılan, doğan ve bilinen her şeyde
güze yakışan, yolculuk türküsü
ayrılıklar mevsimi ve güz illa
senin eşiğine varınca başlıyor
tüm yalnızlıklarım
tüm yalnızlıklar biraz sarıdır, tüm ayrılıklarım
aykırı durmayan gökte, bezginlerin ve dervişlerin rengi
seni sormalı bir çocuğun yüzüne
sarı saçlarını sormalı hani neredeler
doğuda, çok uzakta kaybettim seni.
yola çıkınca; hep yola çıkınca
çünkü yollarda kaybettim kimliğimi
bir gecede -pis, yağmurlu kasım gecesinde-
senin bahçende kaybettim seni.
sarı.
ölümün rengi yaprakta
başaktaki olgunluk, ellerimin yorgunluğu
anı defterinde kurutulmuş, unutulmuş
sarı çiçek.
hüznümü demleyen ve sunan bana
gitmek, kahramanca bir eylemdir bazen,
bazen ahmakça
toprak bir yolda
tozları kaldırıp dört nala
gecenin emzirdiği çocuk, ey güzele ad olan
şimdi omzuma yasladığın başından
sesleniyorsun adımı.
sen demedik leylâ dedik mecnun'la
kaç gece aradık kum fırtınalarında seni
ey mumun yanışında sır olan güzel
hiçlik rüyâlarında gezdiren bizi
ne matemsin şu anda, ne de şenlik
dupduru, tertemiz, pırıl pırıl
duruyorsun gecenin göğsünde
bak en güzel şiirini okuyor sana ay.
beyaz.
bir sayfasın, duruyorsun
beklemenin kurşun geçirmez eşiğinde
sabır diyorum bu mevsime ben
gölgesi serinletmez, güneşi ısıtmaz
ellerin güzeldir, ellerin beyazdır senin
ellerin işte öyle uluortadır
kurşundan kalemlerle, kurşundan askerlerin
karşısındadır ellerin.
"ellerinden belli olur bir kadın"
öylece beyaz, öylece güzel.
şimdi yazmak değil yaşamak düşer bana
beyaz geceler beyaz geceler.
sarı.
ölümün rengi yaprakta, başaktaki olgunluk
güneşin mahlası, ey ellerin yorgunluğu
açılan, doğan ve bilinen her şeyde
güze yakışan, yolculuk türküsü
ayrılıklar mevsimi ve güz illa
senin eşiğine varınca başlıyor
tüm yalnızlıklarım
tüm yalnızlıklar biraz sarıdır, tüm ayrılıklarım
aykırı durmayan gökte, bezginlerin ve dervişlerin rengi
seni sormalı bir çocuğun yüzüne
sarı saçlarını sormalı hani neredeler
doğuda, çok uzakta kaybettim seni.
yola çıkınca; hep yola çıkınca
çünkü yollarda kaybettim kimliğimi
bir gecede -pis, yağmurlu kasım gecesinde-
senin bahçende kaybettim seni.
sarı.
ölümün rengi yaprakta
başaktaki olgunluk, ellerimin yorgunluğu
anı defterinde kurutulmuş, unutulmuş
sarı çiçek.
hüznümü demleyen ve sunan bana
gitmek, kahramanca bir eylemdir bazen,
bazen ahmakça
toprak bir yolda
tozları kaldırıp dört nala
5 Temmuz 2014 Cumartesi
İsimsizler Sözlüğü
I
Bir hayatı okumak kolaydır, peki
o hayatı yaşamak… Şimdi eminim bir kanepeye veya koltuğa oturdunuz, yanınızdaki
sehpada çay ya da kahve size eşlik ediyor. Belki yağmur var dışarıda, belki
güneşli bir hava pırıl pırıl… Sahil kenarında bir şezlongdasınız, dalgaların
şarkısı fon olacak ve siz benim hikayemi okuyacaksınız. Tabi baştan anlaşmak
gerek: buna ihtiyacınız var mı bayan? Cevabını siz zaten vermiş bulunuyorsunuz.
O halde cevabınız nedir, ben biliyorum bayan. Kimi okuyamasa delireceğinden
korkar da okur; kimi bir yolculuktadır – kısa ya da uzun bir yolculuk- zaman
geçsin diye okur. Arada camdan dışarı bakar akıp giden şeritleri saymak sıkar;
yanındaki yol arkadaşı da konuşmaya pek istekli değilse tek çare olarak, okur.
Yazılı her ne varsa okumak… Örnekler uzayıp gider ve bu konu daha çok su götürür.
O halde temelde okumakla ilgili iki mesele var: Birincisi varolmak için okumak;
ikincisi okumak için varolmak. Bu giriş sizi sıkmasın. Sadece niyetinizi
anlamak istiyorum bayan. Benim hayatımı niçin okuma gereği duyuyorsunuz.
Arkadaşlık edeceğiniz başka kimseler kalmadı mı? Az önce de söyledim; bir
hayatı okumak kolaydır. Önceleri bana da çok ilginç gelirdi. Başkalarının
hayatını okumak, onlara satırların arasından gözetlemek, anılarına gülmek biraz
da… Çocukken ablamın günlüğünü, hatıra defterini okumak için can atardım. Belki
de okumak denildiğinde aklıma ilk gelen buydu. Sonraki yıllarda da bu
alışkanlığım nispeten devam etti. Birkaç arkadaşımın daha günlüğünü ve hatıra
defterlerini okumaya devam ettim. Tabi bunları hep gizli gizli yaptım. Kimse
böylesine bir çıplaklıkla meydana çıkıp “ben buyum bakın” diyemez. Ama işte
bakın bayan, ben size açık bir davet yolluyorum. Bir hayatı okumak kolaydır.
Kolay işlerin kadını olduğunuzu da biliyorum bayan ve sizi davet ediyorum.
Buyurun, şöyle istediğiniz yere oturun. Çay mı kahve mi arzu edersiniz, belki
de soğuk bir limonata? Her neredeyseniz ve yukarıdaki okuma biçimlerinden
hangisini tercih ediyorsanız edin karar size kalmış. – sahi kararları hep siz mi verdiniz bayan
– ben, size hikayemi anlatacağım sadece.
Sizin birazdan okuyacaklarınız ve benim yaşadıklarım. Sizin birkaç saatte
okuyup geçeceğiniz ama benim geceler boyu binbir çile ve ızdırapla
yaşadıklarım. Sancılar çektiğim, beynimde her gün toplu mezarlar açarak
biriktirdiklerim. Öyle günlerim öyle gecelerim oldu ki size hepsini anlatmalı
mıyım bilemiyorum bayan. Dua edip Allah’a yakardığım nice gecelerim oldu. Bazen
yaşamak için bazen ölmek için yakardım durdum. Hepsinde de istediğim kalbimi,
beynimi bu mengeneden kurtarmak ve hiç bişey düşünemeyen, hissedemeyen biri
haline gelmekti. Bunca zaman sonra baktığımda aslında bunu başardığımı –başardığımızı-
görüyorum bayan. Artık hiçbir şey hissedemeyen, düşünemeyen varlıklarız. Günlerimiz,
zamanı ötelemekten başka bir şey getirmeyecek. – Kendi adına konuş mu diyorsun
bayan. Bence yanılıyorsunuz – Neyse bayan sıkılmadan sonuna kadar okuyun. Biliyorsunuz,
sizinle aramızda hep yazı oldu. Hep yazdık biz bayan. Anlatmak adına, anlayabilmek
adına ve anlaşabilmek adına…
...
3 Mayıs 2014 Cumartesi
Bütünler Acılar
I.
sabah uykusunu seven ve kahveyi soğuk içen kızlar
bildiğiniz bir sır daha ifşa oldu
sarılabilirsiniz böylelikle
yollardan şikayet eden yerlerime
şikayetçi de değilim hani
şuracıkta otursam ve hüzün bana yatıya gelse
çünkü biliyorum incelik kalırsa cüzdanlarda
bir güvercin daha kubbede demektir
tül rüyalarla beslenir.
söylenmedi de değil bunlar annelerce
annem, annen, anneler
yağmurdan sonraki toprak kokusu..
II.
şöyle dua ettim bugün:
Rabbim benden laf'ı al
bana kelam bağışla
Rabbim mutlu olamadım
bari şair öleyim
II.
erkan'ın evinde,
kanepenin yastığı
nedense ve nasıl olduysa
hiç oturulmayan sandalyenin üzerinde
yastığın bir sırrı olmalı
-salon şiir ve tütün kokuyor-
III.
sıradaki ezanı
iştahla bekliyoruz
gelmek için kendimize
IV.
boşuna mı estetik cerrahın
şiiri ve şairi sevmesi
çok iyi biliyorum ve görmüştüm bunu bir sırtlan gölgesinde
şimdi korkarsam sonra kaçamam
V.
hepimiz öğrenmişiz
gerekli pazarlama tekniklerini
yaşlanmaya savaş açtık
girdik gözyaşı kuyruklarına
içi boş laf aslında bunların hepsi, şunu hatırla:
kızın adı ece nekra olacak,
tüm kızların adı ece nekra olacak-tı..
sabah uykusunu seven ve kahveyi soğuk içen kızlar
bildiğiniz bir sır daha ifşa oldu
sarılabilirsiniz böylelikle
yollardan şikayet eden yerlerime
şikayetçi de değilim hani
şuracıkta otursam ve hüzün bana yatıya gelse
çünkü biliyorum incelik kalırsa cüzdanlarda
bir güvercin daha kubbede demektir
tül rüyalarla beslenir.
söylenmedi de değil bunlar annelerce
annem, annen, anneler
yağmurdan sonraki toprak kokusu..
II.
şöyle dua ettim bugün:
Rabbim benden laf'ı al
bana kelam bağışla
Rabbim mutlu olamadım
bari şair öleyim
II.
erkan'ın evinde,
kanepenin yastığı
nedense ve nasıl olduysa
hiç oturulmayan sandalyenin üzerinde
yastığın bir sırrı olmalı
-salon şiir ve tütün kokuyor-
III.
sıradaki ezanı
iştahla bekliyoruz
gelmek için kendimize
IV.
boşuna mı estetik cerrahın
şiiri ve şairi sevmesi
çok iyi biliyorum ve görmüştüm bunu bir sırtlan gölgesinde
şimdi korkarsam sonra kaçamam
V.
hepimiz öğrenmişiz
gerekli pazarlama tekniklerini
yaşlanmaya savaş açtık
girdik gözyaşı kuyruklarına
içi boş laf aslında bunların hepsi, şunu hatırla:
kızın adı ece nekra olacak,
tüm kızların adı ece nekra olacak-tı..
Kaydol:
Yorumlar (Atom)