30 Ekim 2012 Salı

XVI. ASIR DİVAN EDEBİYATINDA GEMİCİ DİLİYLE YAZILMIŞ ŞİİR ÖRNEKLERİ




XVI. ASIR DİVAN EDEBİYATINDA GEMİCİ DİLİYLE YAZILMIŞ ŞİİR ÖRNEKLERİ/
ÂGEHÎ’NİN KASİDE-İ KEŞTÎ’Sİ VE TAHMİSLERİ- YETÎM’İN MURABBA’I

UFUK KÜSDÜL

SAMSUN 2011
ÖNSÖZ
Divân edebiyatı altı yüzyılı aşan ömrü süresince sayısız şair yetiştirmiş ve bu şairler sayısız eser kaleme almışlardır. Lisan da bu eserler vasıtası ile sürekli gelişmiş ve zenginleşmiştir. Dilin kültür hayatında her zaman önemli bir yeri olmuştur. Çünkü sınırlı bir dil ile geniş kültürlerin yaratılması imkânsızdır. Büyük kültürler her şeyden önce büyük ve zengin bir dile muhtaçtır. İşte bunu başarmış ve büyük bir kültür meydana getirmiş olan Divân edebiyatı, bugün ne yazık ki bu yönünden dolayı menfî eleştirilere hedef olmuştur. “Yüksek zümre edebiyatı, havas edebiyatı, hayattan kopuk, gerçek dışı soyut bir edebiyat…” gibi nitelemelere maruz kalmıştır.
Bunlar, geçmişin ve bugünün birtakım bilinçli ya da bilinçsizce yapılan eleştirileridir. Kolaya kaçan, işin içinden “anlaşılmıyor, düşünceler soyut, gerçek dışı” diye çıkmaya çalışan kimselerin ortaya atmış olduğu düşüncelerdir. Ancak incelememizde ve diğer pek çok Divân edebiyatı şairlerimizde gördüğümüz gibi şair anlattıklarını daima elle tutulur hale getirmeye çalışmıştır. Bir örnek vermek gerekirse; aşkı gemiye benzetmiş, soyut olan aşk kavramını gemi imgesi ile elle tutulur hale getirmiştir. Bunları görmeden, bilmeden ve okumadan bu edebiyat için soyut bir edebiyat demek ancak safdillik olur. Bizim de çalışmamızın çıkış noktası klasik şiirimizin soyut imgeler karşısındaki bu tasarrufunu ortaya koymaktır. Günümüz okurları ile arasında biraz da olsa bağ kurmaya çalışmak ve Divân edebiyatımız hakkındaki bu aleyhte yorumları bir nebze de olsa kırmaya çalışmaktır.
Divan şiirimizde edebî, dinî, tasavvufî konuların dışında tıp, musiki, kimya, okçuluk, gemicilik… gibi dalların terimlerinin kullanıldığı şiirler de vardır. Bu çalışmamızda XVI. asır şairlerinden Âgehî’nin gemici diliyle yazmış olduğu kaside merkezi teşkil etmektedir. Öncelikle kasidede geçen denizcilik terimleri tespit edilmiş, ardından bu terimlerin anlamları sözlük kısmında verilmiştir. Sonrasında beyitler günümüz Türkçesine düz cümle şeklinde çevrilerek yaklaşık anlamları ortaya konulmaya çalışılmıştır. Devamında beyitler üzerine bazı açıklamalarda bulunulup kasideye yazılmış olan tahmisler eklenmiştir. Bunlardan başka yine örnek teşkil etmesi bakımından Yetîm’in murabba’ı ve günümüz Türkçesine aktarılmış hali sunulmuştur. Çalışmamız bir bakıma XVI. asırda gemici diliyle yazılmış şiirler antolojisi haline gelmiştir.
İncelememizde bizi en çok zorlayan sözlük kısmı ve beyitlerin günümüz düz yazı diline aktarılması işi olmuştur. Terimlerin anlamlarını bulmak için bazen beş altı sözlüğe başvurulmuştur. Buna rağmen bazı terimlerin anlamı bulunamadı. Takdir edileceği gibi şiiri düz yazı diline çevirme işi de ayrı bir uzmanlığı gerektirir. Biz yetersiz müktesebatımızla ancak yaklaşık anlamları vermeye çalıştık. Bununla birlikte eksik olduğumuz, yanlışa düştüğümüz kısımlar mutlaka oldu. Bunun için de öncelikle Âgehî’den ve Divân edebiyatına gönül veren herkesten özür diler, mazur görülmeyi bekleriz.
Ortaya konan bu çalışma, öncelikle konunun tespiti ve sonrasında hazırlanma aşamalarında desteğini esirgemeyen değerli hocam Dursun Ali TÖKEL’in çabalarının bir ürünüdür. Bu sebeple hocam, Dursun Ali TÖKEL’e teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca desteğini ve himmetini esirgemeyen değerli dostum Halit BEKAR’a teşekkür ederim. Eksikliklerimiz affıyla…
Ufuk KÜSDÜL
SAMSUN-2011

ÂGEHÎ’NİN HAYATI
Asıl adı Mansur Çelebi’dir. Rumeli’de Vardar Yenicesi'nde doğdu. Doğum tarihi bilinmemektedir. Medrese öğrenim görüp Hoca Kaynı Mehmed Efendi’den mülazım oldu. İstanbul ve Gelibolu’da müderrislik yaptı. Haslar kadılığında bulundu. Kadılıktan emekli iken İstanbul’da 1577 senesinde vefat etti.
Agehi, fazilet, irfan sahibi ve âlimlerin yolunda idi. Zamanındaki akli ve nakli ilimlerde mahir olup, marifetler deryasının dalgıcı ve benzersiz olduğu gibi, güzel şiirleri ve hoş sözleri vardır. Âgehî, gençliğinde bir müddet Piyale Paşa donanmasında bulunduğu için, gemici terimleriyle yazdığı kasidesiyle dikkati çekmiştir. Bu kaside yalnız san’at bakımından değil, denizcilik terimleri üzerinde araştırma yapacaklar için çok faydalı bir kaynaktır. Âgehî bu kasidesiyle Kanunî Sultân Süleymân’ın iltifatına nail olmuş ve kendisine İstanbul’da şeref medresesi verilmiştir.
ESERLERİ
Agehi’nin, Fetih-nâme-i Kal’a-i Sigetvar adlı eseri, Kanuni Sultan Süleyman’ın Zigetvar Kalesini fethini anlatır. Bir de Menakıb-ı İmam-ı Gazali adlı bir eseri daha vardır. Bir divanda toplanmamış olan şiirleri çeşitli mecmualarda bulunur.




KASİDE-İ KEŞTî-İ AGEHî
1. Çekdürüp firkatanı bizden ırağ oldun sen
    Bahr-ı firkatte niçe furtunalar çektüm ben

2. Sen yıkarsın bu yakalarda gönüller şehrin
    Dil ü can mülkini yağma edici sensin sen

3. Bâd-i aşkun alavand eyledi sabrum gemisin
   İlevend oldu gönül tıflı senün derdünden

4. Barbariçan siyeh atlasdan olaldan, cânâ
   Gemici neftilerin âşık-ı zâr ettin sen

5. Bahr-ı aşk içre yürüsem n’ola yelken dorıda
   Bir harâmî bakıcı yâre esir oldum ben

6. Seyr eden yüzüni deryâda erişür Hızr’a
   Kadre uğrar seni bir kerre kadırgada gören

7. Yâr ağyâr-ile deryâya çıkar seyrâna
    Ehl-i dil âşık olan volta urur gen yakadan

8. Dûd-ı âhum direk oldu, bu zemîn keştî-dür
   Bir yeni yelken olup-dur ana gerdûn-i köhen

9. Canda suğurya-durur derd ü belâ renc ü anâ
    İstifa oldı gönül mankaları mihnetten

10. Geldi çatdı dil u cân zevrakına bad-ı belâ
      Bizi çiğnetmeğe bu fülk-i felek dutdı dümen

11.  Rûzgâr oldı muhâlif, başuma üşdi belâ
       Başladı geldi karıntı yine baştan kıçtan

12. Bahr-i aşka düşeli oldı muhalif çenber
      Korkum oldur ki gele bad-ı belâ yapraktan

13. Eğer oldunsa mahabbet denizinde mellâh
      Pusula şevk gerek, harti gam u derd ü mihen

14. Aşk deryâsına saldunsa gönül zevrakını
      Bulımazsın bu yakalarda dilâ, sen mesken

15. Rûzgârun karışık oldı, hazer eyle, dilâ
      Üstine aldurasın tira mola mayna seren

16. Hûblar forsa koçub sana kenar olmaz ise
      Olma anlardan alarga, bir iki gün katlan

17. Bahr-i aşk içre olan âşıka pend, ey zâhid
      Karadan alet onarmak gibi-dür gen yakadan

18. Götür ırgalyayı, olma paçariz, ey ağyâr
      Yâri ben bahr kenarında kenar eyler-iken

19. Ey gönül nice yatursın bu limân-ı tende
      Himmetün lengerin al, mevsimi-dür, aç yelken

20. Korsan ol, hasılı dünyâdan alarga olı-gör
      Bu hayırsız adada durma, dila, iso seren

21. Rûzgârun pupa olmaz ise avlamağ-ıla
      Yüri deryâ üzerinde bir iki gün oyalan

22. Himmetün göncügin elden salı-verme zinhar
      Keştiy-i sabrunı sakla alavand olmaktan

23. Alamarga-yla yüri yoğ-ısa yel yelkende
      Çünki âşık olımazsın hele bâri yelten

24. Kulzüm-i aşka sefer eylemeğe azm eyle
      Rûzgâr oldı, yüri, tenta fora, sök yelken

25. Etmek istersen eger bâğ-ı cinânda manca
      Amel ü zühd komanyasını vâfir yüklen

26. Orsa varsan çıkamazsın, poça gitsen girdâb
       Nice kullansan atar karaya bu keşti-i ten

27.Olmadın lenger-i ten bahr-i fenâya fonda
      Pupa âlât-ile can kalyetasını kullan

28. Ey dirîğâ, bizi gâfil-le zebûn etdi hâvâ
      Geldi çatdı demür üstinde yaturken düşmen

29. Yâ İlahî bizi girdâb-ı havâdan kurtar
      Bize yol ver, varalum bir ilimana erken

30. Kelimatüm dür-i deryâ-yi hakikat anlar
      Bahr-i ma`nâda şinâverlik eden ehl-i sühân

31. Olsa deryâ kumı mikdarı kayurmaz derdün
      Sa`ati var, geçer, ey Âgehi sabr et, katlan*

Fâ’ilâtün fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün
*Şiirde koyu dizilmiş kelimeler tamamen Osmanlı gemici diline ait terimlerdir.




Günümüz Türkçesiyle Âgehî’nin Kasidesi
1. Sen, firkatını çektirip bizden uzaklaştın, gittin; bense ayrılık denizinde nice fırtınalarla boğuştum (Firkata: kürekle yürütülen bir çeşit savaş gemisi)

2. Sen bu taraflarda gönül şehrini yıkmaktasın, gönül ve can şehrini yağmalayan sensin sen!

3. Aşkının rüzgârı sabır gemimi alt üst etti, batırdı. Gönül çocuğu senin derdinden levent oldu. ( Levent: Osmanlıda denizde ve kıyılarda görev yapan asker sınıfı)

4. Ey sevgili! Kâftanın siyah atlas kaplı olduğundan gemi yelkencilerini ağlayıp inleyen âşıklar ettin.

5. Aşk denizinde yelkenler yukarıda yürürsem ne var? Ben, haramî bakışlı bir sevgiliye esir oldum.

6. Senin yüzünü bir kere denizde gören Hızır’a ulaşır. Seni kadırgada görenin değeri artar. (Hızır denizde başı darda olanların yardımına koşar. Kadırga: hem yelken hem de kürekle yol alan savaş gemisi)

7.Sevgili yabancılarla denizde gezintiye çıkınca gönülden âşık olan kişi karşı kıyıdan volta atar.

8. Yeryüzü bir gemidir ki; âhımın dumanı direk, eski felek ona yelken oldu.

9. Sıkıntıdan gönül mankaları(?) istifa oldu(?) Dert, belâ, sıkıntı ve zahmet ise zaten canda hazırdır.

10. Belâ rüzgârı gönül ve can kayığına geldi çattı. Bu felek gemisi de bizi çiğnetmek için üzerimize dümen kırdı.

11. Rüzgâr ters yönden esmeye başladı, başıma belâlar üşüştü. Yine baştan kıçtan karıntı geldi. (Karıntı: anaforlarda oluşan çevrinti. Geminin yanından vurarak gemiyi sarsan dalga)

12. Aşk denizine düştüğümüzden beri felek bize ters. Korkum odur ki belâ bize yelken yaprağından gelecek. ( Yaprak: yelken bezi)

13. Eğer aşk denizinde gemici olduysan haritanın, gam, dert ve sıkıntı; pusulanın da şevk olması gerek.

14. Ey gönül, aşk denizine gönül kayığını saldıysan sen bu kıyılarda oturulacak yer bulamazsın.

15. Rüzgârın karışık(geminin başıboş dolaşmasına sebep olan rüzgâr) oldu, gönül sen bizi koru, tira mola(yelkenlerin bazısını germe bazısını gevşetme) mayna seren ile üstüne aldır(yelkenleri tira mola manevrası ile rüzgârın estiği yöne almak).

16. Güzeller hızla gelip sana kenar olmaz(seni korumazsa) ise onlardan uzaklaşma, bir iki gün katlan(sabret).

17. Ey zahit, aşk denizi düşmüş aşığa öğüt vermek karadan alet onarmak gibi faydasızdır, beyhudedir.

18. Ey yabancı, ben sevgili ile deniz kenarında gezerken engel olma.

19. Ey gönül, bu ten limanında niye yatıyorsun(bekliyorsun), himmetinin(çabanın) demirini al, mevsimidir(zamanıdır) yelken aç.

20. Korsan ol, kısacası dünyadan uzaklaşıver. Bu hayırsız adada durma gönül, iso seren(yelkenleri açıp yola çıkmaya hazır hale gelmek için verilen bir komut).

21. Rüzgârın pupa olmaz ise( yol almanı sağlayacak şekilde esmezse) avlamak ile(gemiyi kürekle hareket ettirmek), yürü deniz üzerinde bir iki gün oyalan(bekle).

22. Himmetinin ipini elinden asla bırakma, sabır gemini alabora(batmaktan) olmaktan koru.

23. Yelkenle yol alamazsan alamarga(kürekle yol alan sandal) ile yürü, çünkü âşık olamasan da en azından çaba göster.

24. Aşk denizinde sefer eylemeğe çaba göster, rüzgârın uygun(rüzgâr yol almanı sağlayacak şekilde esmekte) tenta fora sök yelken(yelkenlerin rüzgârın estiği tarafa çevrilmesi için verilen komut).

25. Cennet bahçelerindeki sofralara oturmayı dilersen iyi ameller işle, dünyaya itibar etme.

26. Orsa(yelkenleri elden geldiğince rüzgârın estiği tarafa çevirerek yol almak) gitsen çıkamazsın, poça gitsen(rüzgârı kıça yakın almak) girdap, bu beden gemisini nasıl kullanırsan kullan yine de seni karaya atar.

27. Beden çapası yokluk denizine fonda(demirlemek için verilen emir) edilmeden, pupa yelken(tam yolla ilerleyerek) ile can kalyetasını(kürekle yürütülen savaş gemisi) kullan.

28. Eyvah(yazık), hava(rüzgâr) bizi habersiz ve aciz yakaladı, demir üstünde yatarken düşman geldi çattı(canımıza kastetti).

29. Ya İlahî! Bizi fırtınadan kurtar, bize yol ver, bir limana erkenden sığınalım.

30. Kelimelerim hakikat denizinin incileridir, onu ancak mana denizinde yüzen söz ehli(erbabı) anlar.

31.Ey Âgehî! Deniz kumu kadar derdin olsa da düşünme, sabret, saati var(elbette bir zaman sonra dertlerin bitecek) katlan.



Metinde Geçen Gemici Diline Ait Terimler Sözlüğü
1.beyit
Çektür- : gemiyi kürekle yürütmek
Çektüri: kürekle hareket eden bir çeşit gemi, sandal
Firkata: kürekle yürütülen bir çeşit savaş gemisi
Bahr: is. Ar. deniz
Furtuna(Fırtına): 1. yağmur veya kasırga getiren çok güçlü rüzgâr. 2. bu rüzgârın denizde veya kum çöllerinde yarattığı dalgalanma
2.beyit
Yaka: 1. kıyı, kenar, taraf 2. Sahil 3.den. Yelkenlerin kenar ve köşeleri
Yağma: birçok kişinin zor kullanarak ele geçirdikleri malı alıp kaçması, çapul, talan. 2. tar. Akıncıların düşman topraklarına yaptıkları baskın, çapul
3.beyit
Alavand: den. Tehlikeli derecede yana eğilmek (gemi) Tehlikeli derecede yana yatırmak (gemiyi)
İlevend (levent): Osmanlı donanmasında ve kıyılarda görev yapan asker sınıfı.
Bâd: Rüzgâr
4.beyit
Barbariça: Bir giysi veya kumaş cinsi.
Atlas: değerli bir kumaş cinsi
Nefti: yelkenci
5.beyit
Yelken: den. Rüzgâr gücünden yararlanarak geniş bir yüzey oluşturacak biçimde yan yana dikilen ve teknenin direğine uygun bir biçimde takılarak onu hareket ettiren kumaş veya şeritlerin tümü
Doru(k): en yüksek yer, doruk
 Haramî: kırsız, haydut, eşkıya

6.beyit
Deryâ: deniz
Kadre uğra-: Değer görmek, rütbe ve onur kazanmak
Hızr(Hızır)1
Kadırga: den. Hem yelken hem de kürekle yol alan, özellikle Akdeniz’de kullanılmış savaş gemisi 
7.beyit
Seyrân: gezme, gezinme, seyrân etmek (veya eylemek) gezmek, gezinmek, dolaşmak, seyrâna çıkmak gezmeye, gezintiye çıkmak
Volta (v)ur-: rüzgâra karşı gidebilmek için sağa sola zikzak yapmak (gemi)
Gen Yaka: kıyı boyu,  ˂uzaktan˃ da olabilir. Bu mâna bu beyite ve diğer beyitlere de uygun düşmektedir.2
8.beyit
Direk: 1. ağaçtan veya demirden yapılan uzun ve kalın destek 2. den. yelkenli gemilerde yelken bezinin çekildiği gönder
Keştî: Gemi
Gerdûn: felek, dünya, semâ
Köhen: eski, yıpranmış, modası geçmiş 2. mec. Dünya
9.beyit
Suğurya: hazır, tamam, dolu
İstifa: (istif) {İtalyanca stiva’dan} bu kelimeyi sözlükler kaydetmiyor.
Manka: Savaş gemilerinde deniz erlerinin yattığı koğuş. Kürekçi oturağı
10.beyit
Bâd: Rüzgâr
Zevrâk: kayık, sandal
Fülk: 1. gemi 2. sandal, kayık
Dümen: Hava ve deniz taşıtlarında, taşıta istenilen yönü vermeye ve belirli bir doğrultuda götürmeye yarayan hareketli parça.
Dümen dut-: Geminin ya da teknenin gideceği yolu gözleyerek dümeni yönetmek
11. beyit
Muhalif rüzgâr: geminin rastgele, başıboş ve kontrolsüz dolaşmasına neden olur.
Baş: geminin ön tarafı
Kıç: geminin arka tarafı
Karıntı: 1.akıntıların anafor sularına karışmasından oluşan çevrinti 2.geminin yan tarafından vurarak gemiyi sarsan dalga
12. beyit
Muhalif çenber: hava hareketinden dolayı suda oluşan çevrinti, girdap
Yaprak: 18 pustan 2 kademe genişliğindeki yelken bezi
Bad: rüzgâr, fırtına
13. beyit
Mellâh: gemici, kaptan
Pusula: üzerinde kuzey- güney doğrultusunu gösteren bir mıknatıs iğnesi bulunan ve yön tespitinde kullanılan kadranlı araç
Harti(Harita): bir yerin coğrafî durumunu gösteren çizgiler
14. beyit
Sal: birçok kalın direk yan yana bağlanarak yapılan düz ve korkuluksuz su taşıtı
Zevrak: kayık, sandal
Mesken: den. Gemicilerin konakladığı yer, barınak
15. beyit
Karışık rüzgâr: yelkenlere ters esen rüzgâr
Tira mola: geminin rüzgâr altına veya üstüne dönmesi için yelkenlerin bazısını gevşetme bazısını germe işlemi
Üstine aldurmak: tira mola manevrasıyla yelkenleri rüzgâr üstüne aldırmak
 Mayna: herhangi bir şeyi halat veya palanga aracılığı ile ağır ağır indirmek
Seren: direkler üzerinde yelken açmak için yatay olarak bağlanan gönder
Mayna seren: yelkenleri açmak için verilen komut
16. beyit
Forsa: kuvvetle, hızla
Kenar: kıyı, yaka, sahil
Alarga: açıkta, açıkta beklemek
17. beyit
Karadan alet onarmak: sözlüklerin kaydetmediği bu tabirin anlamı beyitten de hareketle “beyhude veya gülünç, faydasız bir iş, hareket” ifade ediyor olabilir.
Gen yaka: kıyı boyunca
Bahr: deniz
18. beyit
Irgalya: bu kelimenin anlamını taradığımız sözlüklerde bulamadık.
Paçariz: engel (Rumca ve Venedik lehçesindeki impazzare fiilinden)
Kenar eyle-:

19. beyit
Liman: gemilerin barınmalarına, yük alıp boşaltmalarına, yolcu indirip bindirmelerine yarayan doğal veya yapay sığınak
Lenger: gemi bekleme durumuna geçtiğinde denize atılan çapa
Lenger almak/demir almak: geminin yola çıkmak için çapasını denizden alması
Yelken açmak: yola çıkmak için harekete geçmek
Mevsim: herhangi bir şeyin etkinlik dönemi, Örn: turizm mevsimi (Kelimenin bu beyite en yakın anlamıdır. Şair burada denize açılma, yelken açma döneminin geldiğini işaret ediyor.)
20. beyit
Korsan: denizde baskın, yağma yapan deniz haydudu(Burada tecrübeli denizci manası da vardır.)
Alarga olmak: uzaklaşmak, açıktan geçmek, kıyıdan uzaklaşmak, yanından ayrılmak
İso seren: Yelkenleri açarak geminin yola çıkmaya hazır hale getirilmesi için verilen bir komut
21. beyit
Pupa: geminin arka tarafı, kıç
Pupa rüzgâr/pupa yelken: yelkenlerin rüzgârı arkadan alarak şişmesi ve tam yolla ilerlemesi
Avlamağ: ?

22. beyit
Göncük: kayıklarda yelken hazinesini germeğe bağladıkları iplerin merbut olduğu deri
Alavand olmak: geminin alabora olup batması

23.beyit
Alamarga: yedeğe alıp çekmek
Yelken: geminin rüzgâr gücüyle hareket etmesini sağlayan bez
24. beyit
Kulzüm: deniz
Sefer eylemek: yolculuğa çıkmak
Tenta fora:
 Yelken sökmek:
25. beyit
Manca: yemek
Komanya/kumanya: yolculuk için hazırlanan yiyecek, yol azığı
26. beyit
Orsa varmak/gitmek: yelkenleri elden geldiği kadar rüzgârın estiği tarafa yaklaştırarak seyretmek, yol almak
Poça: geminin sağ yanı, sancak tarafı
Poça gitmek: gemiyi sağa döndürüp rüzgârı kıça yakın almak
27. beyit
Lenger: gemi durduğunda denize atılan çapa
Fonda: demirlemek için verilen komut
Pupa âlât: pupa yelken (bkz. Beyit 21)
Kalyeta: kürekle yürütülen bir çeşit savaş gemisi
28. beyit
Hava: bu beyitte esinti, fırtına anlamında
Demir üstünde yatmak: çapayı atmak suretiyle denizde beklemek
29. beyit
Girdâb-ı hava: fırtına, kasırga
Liman: bkz. Beyit 19
30. beyit
Şinâver: suda yüzen, kaptan, gemici
31. beyit
Kum: Bu kelime bugünkü anlamından başka büyük dalga anlamına da gelirdi.

Bunlardan başka tahsimlerde de birtakım farklı terimler bulunmaktadır. Molla Mehmed’in tahmisinde bulunan terimler şu şekildedir:
1a. Kıble yeli: güneyden esen rüzgâr
4a. Andire Dorya: Cenevizli amiral ve devlet adamı Andrea Doria
5c. Palamar: gemiyi bağlamaya yarayan kalın halat
Baştarda: kürekle yürütülen bir çeşit savaş gemisi
6b. Musa’yı irşat eden Hızır için bkz. Kur’an-ı Kerîm, Kehf Sûresi, Âyet 71-79
11a. Sulanmak: su almak
11c. Kerte: gemi pusulasındaki bölmelerde otuz iki kısımdan biri
12a. Abli: gemi halatlarından birinin adı
12b. Boş: gevşek
Doldurmak: bir halatın boşunu almak, onu germek
15a. Zifoz: kasırga
17b. Körfüz: körfez
18a. Kandiliça: serenleri yerlerine kaldırmakta kullanılan donanımlar
18b.Bilaşkerme: bir çeşit filika
19c. Üsküfe: bir çeşit ufak filika
22b. Komena: demirin bağlandığı kalın halat
Baba: halatın takıldığı dikme
25b. Kanca: gemi donanımında yer yer kullanılan çengel; buradaki anlamı filikaları iskeleden açmak için ve istenilen yere yanaştırmak için kullanılan gönderli filika kancası

İkinci tahmisimiz olan Zacfî’nin şiirindeki farklı terimler de şu şekildedir:
20a. Soylamak: izini takip etmek
28b. Yortmak: koşmak
1 Bu konuda açıklama Metin Üzerine İzahlar kısmında verilmiştir.
2 bkz. Andreas Tietze, XVI. Asır Türk Şiirinde Gemici Dili, Türkiyat Mecmuası, İstanbul, 1951, S.9, s.113-138





Âgehî’nin Kasidesi Üzerine Bazı Açıklamalar
Birinci beyitte şair sevgilisine seslenerek şiirine başlıyor. Sevgili, kayığını çektirip uzaklaşınca âşık da ayrılık denizinde birçok belalarla boğuşmuş. Beyitte söz oyunları da dikkat çekmektedir. 1a. Firkata ile 1b. Firkat(ayrılık) kelimeleri arasında bunu görmek mümkündür.
İkinci beyitte sevgili sahil şehrine baskın yapan korsanlara benzetiliyor. Sevgili, gönül şehrini yıkan, gönül ve can ülkelerini yağmalayan biri olarak tasvir ediliyor.
Üçüncü beyitte şair kendi halinden söz etmektedir. Aşk rüzgârı sabır gemisini alt üst etmiş, batırmıştır. Bir çocuğa, daha doğrusu tecrübesiz birine benzetilen gönül, aşk derdinden levent(denizde görev yapan asker sınıfı) olmuş. Böylelikle sevgilinin ona önem vermesini dilediğini söylemek mümkündür. Bu beyitte dikkat çeken şairin içinde olduğu durumu gemiciliğe ait terim ve kelimelerle somutlanmasıdır. Örneğin aşkı rüzgârla, sabrı da gemiyle somutlayan şair böylelikle içinde bulunduğu durumu daha da elle tutulur bir hale getirmektedir. Yine burada da söz oyunları dikkat çekicidir. 3a. alavant ve 3b. ilevent kelimeleriyle. Ayrıca levent kelimesi vezin gereği ilevent şeklinde söylenmiştir. Ancak bu söyleyiş biçimi bugün Anadolu’da, özellikle Rumeli ağzında hâlâ bazı kelimelerin söylenişinde kullanılan yaygın bir biçimdir.
Dördüncü beyit sevgilinin erişilmezliği ve değerini dile getirir. Sevgilinin elbisesi siyah atlas gibi değerli bir kumaştan olduğu için âşık bu ihtişam karşısında ağlayıp inlemektedir. Çünkü sevgili gemi yelkencilerine göre çok değerli bir elbise giymektedir. Bu da onun ihtişamını ve erişilmezliğini artırmıştır.
Beşince beyitte âşık kendi durumundan söz eder. Aşk, deniz kelimesi ile sevgilinin bakışları da haramî kelimesiyle somutlanmıştır. Haramî ya da korsan denizdekilerin korkulu rüyasıdır. Çünkü mallara zorla el koyarlar. Sevgilinin bakışları da haramîye benzetilerek âşığın gönlüne el koyduğu anlaşılmaktadır. Aşk denizine açılan âşık diğer haramîlerden korkmadığını söyler. O zaten haramî bakışlı bir sevgiliye gönlünü kaptırmıştır.
Altıncı beyit sevgiliye hitap eder. Onun erişilmezliği ve ne kadar değerli olduğu burada bir kere daha hatırlatılmıştır. Sevgili o kadar değerlidir ki onu bir kere kadırgada (bir tür savaş gemisi) görenin değeri artar. Yüzünü gören Hızır’a erişmiş gibi olur. Hızır kelimesi çağrışımı itibarıyla önemlidir. Çünkü denizdekileri koruyanın Hızır olduğuna inanılar. Gemi ve Hızır ilişkisi Kur’ân-ı Kerîm’de Kehf sûresinde geçen Hz. Mûsa ve Hızır a.s’ın yolculukları dolayısıyladır: “… Gemiye bindikleri zaman Hızır, gemiyi (bir balta ile delip) yaraladı. Mûsa ona şöyle dedi: “Geminin içindekileri boğasın diye mi onu deldin. Doğrusu çok büyük bir iş yaptın!” … “Hızır şöyle dedi…” “… Gemiye gelince, o denizde çalışan bir takım yoksullarındı. Ben o gemiyi kusurlu yapmak istedim. Çünkü arkalarında her sağlam gemiyi zorla alan bir hükümdar vardı.”1 Hızır gemiye zarar verir gibi görünürken aslında onu sahipleri için korumuştur. Bir rivayete göre de Hızır’ın Kadir gecesi doğduğu söylenir. Burada şair ikinci mısrada kadre uğra- kelimesiyle bu rivayete atıfta bulunur. Ayrıca kültür ve edebiyatımızda çeşitli yönlerden Hızır’la ilgili zengin bir kült meydana gelmiştir.2
Yedinci beyitte sahneye başkaları yani âşığın rakipleri çıkar. Sevgili başkalarıyla denize gezinmeye çıkınca gönülden ona âşık olan kişi de karşı kıyıdan volta atar. Yani bir aşağı bir yukarı dolaşır durur. Burada sevgiliye biraz da sitemde bulunuyor şair. Çünkü sevgili onunla değil de yabancılarla yani rakiplerle denizde gezintiye çıkıyor. Âşık bu durumu kabullenemiyor.
Sekizinci beyitte, bir önceki beyitteki durum karşısında şair kendi halini tasvir ediyor. Burada içinde bulunduğu ruh halini anlatmak için yine çeşitli somutlanmalara başvuruyor. Âhının dumanını yelken direği ile yeryüzünü de bu yelkenin gemisi olarak somutlandırıyor. Tabi bu benzetmeyi yaparken âh kelimesinin eski yazıyla yazılışından faydalanıyor. Âh kelimesinin ilk harfi olan آ bu tür bir benzetmeye imkân tanıyor. Bir çeşit deneysellik de diyebileceğimiz bu benzetme diğer birçok Klasik edebiyat şairlerimizce de kullanılan bir biçimdir.
Dokuzuncu beyitte şair kendi durumunu anlatmaya devam ediyor. Âşık olan kişide neler bulunur, bunları sıralıyor. Dert, belâ, sıkıntı âşıkta bolca bulunan şeylerdir, diyor. Ancak gönül mankaları(?) bu sıkıntı ve eziyete daha fazla dayanamıyor ve istifa ediyor. Aslında burada şair, manka ve istifa sözleriyle tam olarak neyi anlatmak istedi bunu tespit edemedik.
Onuncu beyitte de yine bir takım somutlanmalar göze çarpmaktadır. Şair burada belâyı rüzgârla, gönlünü de bu belâ rüzgârlarıyla alt üst olmuş bir gemi olarak anlatmaktadır. Zamandan ve dünyadan da şikâyet etmektedir. Yine ilk mısrada olduğu gibi burada da feleği bir gemiye benzetmiş ve bu felek gemisi onu çiğnetmek için dümen tutmuştur.
On birinci beyit, şairin zamandan bir şikâyetidir. Rüzgâr bir türlü istediği yerden esmez. Yani dilediği şeyler hiçbir zaman olmaz. Bu anlamı muhalif rüzgâr terimiyle okuyucuya verir. İkinci mısrada da karıntı(gemiye yandan vurarak gemiyi sarsan dalga) kelimesiyle işlerinin umduğu gibi gitmediğini, başından belâların eksik olmadığını söyler.
On ikinci beyitte şair aşk denizine açıldığından beri fırtınalardan, belâlardan bir türlü kurtulamadığını dile getirir. Bunu yine gemici diline ait olan muhalif çember kelimesiyle anlatır.
On üçüncü beyit yeni bir seslenmenin başladığı beyittir. Önceki beyitlerde sevgiliden ve kendinin aşk denizinde çektiği sıkıntılardan söz eden şair, burada diğer âşıklara çeşitli nasihatlerde bulunur. Aşk denizinde gemicilik yapan kişinin pusulası şevk yani istek, gönüllülük; haritası ise gam, dert ve zahmet, eziyet olmalıdır, der.
On dördüncü beyite baktığımızda şair yine öğüt vermeye, aşkın hallerinden bahsetmeye devam etmektedir. Burada kendi gönlüne de seslenir. Eğer aşk denizine bir kere gönül sandalını saldıysan artık bu kıyılarda oturulacak yer bulamazsın, der. Şair burada elbette aşkın vazgeçilmez oluşunu söz konusu etmektedir.
On beşinci beyite baktığımızda tamamen gemicilikte verilen bir takım emirlere, komutlara rastlıyoruz. Şair burada rüzgârın istediği gibi, yol alacağı şekilde esmediğinden yakınırken gönlüne hitaben, seyrettiği gemiyi iyi idare etmesini istiyor. Yani yelkenlerin rüzgârı uygun bir şekilde almasını sağlayacak manevralar yapmasını istiyor. Sözlük kısmında anlamlarını verdiğimiz tira mola mayna seren komutunu burada tekrar açıklamayı gereksiz buluyoruz.
On altıncı beyitte şair, güzellerin vefasızlığından yakınırken âşığa da öğüt vermeye devam ediyor. Tabi bunu diğer beyitlerde yaptığı gibi gemicilik terimleriyle anlatıyor. Öyle ki; güzeller sana kenar olmaz yani senin yaklaşmana izin vermezse sen onlardan yine da uzaklaşma, sabret diyor. Burada Klasik şiirimizin âşık- maşûk ilişkisini ele alış biçimi çok açık bir şekilde dile getirilmiştir. Diğer pek çok şiirde de örneğini gördüğümüz gibi maşûk yani sevgili daima erişilmezdir, vefasızdır. Âşık ise daima bekleyen, sabreden kişidir. Sevgilinin vefasızlığından dolayı asla ondan uzaklaşmaz; bilakis sevdiğine daha da çok bağlanır.
On yedinci beyit, zahide seslenen bir beyittir. Zahid kelime manası ile “aşırı sofu, dinine son derece bağlı” gibi anlamlara gelir. Ancak Klasik şiirimizde ekseriyetle olumsuzlanan bir karakterdir. Divan şairi yüzyıllar boyu zahide çatmış, zahid insan tipini kınamıştır.3 Bunun sebebi belki de zahidin sadece eşyanın anlamını okuması ve bilmesi, ancak eşyanın ardındaki sırra malik olamaması olabilir. Zaten şair de burada bunu kastederek zahide bu yoldan seslenmeyi uygun görüyor. Zahit sadece görüneni okuduğu için âşık olan kişiye de öğütler vermeye kalkıyor, ancak şair uyarıyor: “Ey zahit! Aşk denizine dalmış birine nasihat etmek karadan alet onarmaya kalkmak gibi beyhudedir, gülünçtür.”
On sekizinci beyitte ırgalya kelimesinin anlamını bulamadık. Bu yüzden şairin tam olarak neyi kastettiğini bilemiyoruz. Ancak mısraın devamında yabancıya yani rakiplere sesleniş var. Tabi rakibin olduğu yerde engel de mutlaka vardır. Sevgili, âşık, ağyâr üçgeninde ağyâr yani rakip doğal olarak daima engel çıkartan kişidir. Şair de rakibinin bu engel sıfatından hareketle sesleniyor: “Ey ağyâr! Ben sevgilime yaklaşırken, sevgilimle birlikteyken bana engel olma, aramızdan çekil.”
On dokuzuncu beyitte ise tekrar bir içe dönüş, kendi gönlüne hitap söz konusu. Bu içe dönüş elbette tasavvufî anlamlar taşımaktadır. Şair, gönlüne soruyor: “Bu ten limanında niye hâlâ yatmaktasın? Himmetinin çapasını denizden al, yelken aç, yola çık.” Tabi burada da yine bir takım somutlanmalar karşımıza çıkıyor. Teni limanla, gönlü de gemiyle, yelkenliyle somutlayan şair himmeti de denize atılmış bir çapa demiri olarak görüyor. Beyitin geneline baktığımızda tasavvufî anlamların ve söyleyişin, sembollerin bol olduğu görülüyor. Bu beyitten itibaren şair yeni bir söyleyişe başlıyor. Artık fani aşktan, geçici olan şeylerden ziyade yeni bir üslupla ilahî aşkı anlatmaya başlıyor. Şimdi bu söylemin hâkim olduğu beyitlere bakalım:
  Yirminci beyit, yukarda ifade etmeye çalıştığımız gibi tasavvufî edanın bir tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır. Şair, gönlüne, bu dünyadan uzaklaş, bu hayırsız yerde durma diye öğüt veriyor. Bilindiği gibi tasavvuf felsefesinde dünyadan el etek çekmek birinci kuraldır. Ancak bu, tamamen bir köşeye çekilip hiçbir şeyle meşgul olmamak anlamında değildir. Aksine tasavvuf ve dolayısıyla dergâhlar üretimde son derece etkin bir şekilde rol alan, dervişlerinin her birinin bir mesleği olduğu kurumlardır. Buradaki dünyadan uzaklaşmak nefsanî arzu ve isteklerden uzaklaşmaktır. Şairin dile getirmeye çalıştığı da zaten budur. 
Yirmi birinci beyit, aynı söylemin yani ilahi aşka yönelmenin gemicilik terimleri ile anlatılmasıdır. Şair gerçek aşk yolunda yapılması gerekenleri söz konusu alanın terimleriyle anlatma yolunu seçmiş. Esasen biz bu beyiti iki anlamda da okuyabiliriz. Gerek yüzeysel anlamıyla gerek de derin anlamlarıyla; göndermede bulunduğu anlamlarıyla okuduğumuzda her ikisi de doğru olur. Gemicilik alanındaki anlamına baktığımızda gerçekten de yelkenlilerde rüzgâr pupa(rüzgârı arkadan alarak ilerlemek) olmaz ise kürekle yürütülür ya da rüzgârı uygun bir şekilde alana kadar denizde bir müddet beklenir. İkinci anlamıyla okuduğumuzda da şair, eğer bir yola çıkmış, bir şeye kalkışmışsan sabırlı ol, vazgeçme demeye çalışmaktadır. Kısacası bu beyit diğerlerinde de olduğu gibi çok anlamlı bir okumaya imkân tanımaktadır.
Yirmi ikinci beyit için söyleyeceklerimiz de hemen hemen bir önceki beyit için söylediklerimizle aynıdır. İlave olarak bir şey söylemeye gerek duymuyoruz. Görüleceği gibi şair yine somutlama yoluna başvurmuş, bu beyitte de anlatmak istediklerini elle tutulur hale getirmiştir. Öyle ki sabrı, gemiye benzeten şair, olmasını istemediği bir durumu da yine gemiyle ilgisi olan alavand yani alabora olmak kelimesiyle anlatmaya çalışmıştır.
Yirmi üçüncü beyitin ikinci mısraında ise gerçekten üstünde durulmaya değer bir anlatım vardır. Şair, şiirin genelinde âşığa vermeye çalıştığı öğütlerin burada özünü verir. Bir bakıma aşkın felsefesini yapar. Âşık olamasan da en azından âşık olmaya çaba göster, yani menzile varamasan da en azından o yol üzerinde ol, demek istemektedir.
Yirmi altıncı beyitte şair orsa gitmek, poça gitmek tabirleri ile aslında mecazen hedefine doğru bata çıka gittiğini anlatmak istemektedir. Çünkü orsa poça; geminin bazen rüzgâr yönüne yaklaşarak, bazen ondan uzaklaşarak yol alması demektir. Yirmi üçüncü ve sonraki beyitlerde anlatılmak istenen buradaki orsa poça gitmek tabirine uygun düşmektedir.
Burada kısaca açıklamaya çalıştığımız âşığa akıl vermeye çalışan söylem yirmi yedinci beyite kadar devam eder. Âşığa nasihat veren, aşkın felsefesini yapan bu beyitler yine gemicilik terimleri ile doludur. Ancak bu, şairi anlatım kabalığına düşürmez, aksine ince bir söyleyişe imkân tanır. Esasında bu zarif söyleyişte şairin ustalığını da göz ardı etmemek gerek. Bunlara ilaveten kasidede belli bir kompozisyon göze çarpmaktadır. Kasidenin kurgusuna dair açıklama sonuç bölümünde yapılacaktır.
   Yirmi sekizinci beyitte şair, artık sözlerine bir yekûn hattı çekmeye başlar. Yirmi dokuzuncu beyitte Tanrı’ya duada bulunan şair, O’nun rahmetine sığınır, sağ-esen bir limana ulaşmayı niyaz eder. Elbette bu beyit de iki anlamda da okunabilmeye müsaittir.
Otuzuncu beyitte şair, söz ehline, gönül ehline seslenir. Sözlerini “hakikat deryasının incisi” olarak niteleyen şair, ideal okurunun vasfını da burada söyler. Öyle ki; hakikat deryasının incisi olan bu sözleri ancak mana denizinde yüzen, mana denizine dalmış söz ehli anlar, der.
Otuz birinci ve son beyitte şair kendisine seslenir. Derya kumu miktarınca derdin de olsa önemli değil Âgehî, sabret, katlan, der. Çünkü her derdin bir sonu vardır. Tevekkül halini bozmaz. Bunu “saati var geçer…” ile ifade eder. Yine birtakım kelimeler arasında ilgi kurmak da mümkündür. Örneğin; saat ve kum kelimeleri arasında: Bilindiği gibi eskiden saatler kumdan yapılırdı. Bu kum saatleri o dönemde gemilerde de kullanımı yaygın olan bir araç idi.
1 Kur’an-ı Kerîm, Kehf Sûresi, 71, 79. Âyetler.
2 Hızır a.s ile ilgili daha fazla bilgi için bkz. Ahmet Yaşar Ocak, İslam-Türk İnançlarında Hızır yahut Hızır-İlyas Kültü, Ankara, 1988
3 Mine Mengi, Eski Edebiyatımızdaki Bazı İnsan Tipleri: Rind ve Zahid Tipleri, Orta İnsan Tipi, Tarih ve Toplum, S.12, Aralık 1984, s. 414-416





Kasîde-i Merhûm Âgehî Efendi Tahmîs-i Monla Mehemmed Efendi
1   Bahr-i ‘ışk içre dilâ kıble yeli gibi esen
    Fülk-i dil mevc-i belâdan alımaz oldı dümen
   Dostum, düşmene uyub pocalatma benden
Çektürüb firkatañı bizden ırağ olduñ sen
Bahr-i firkatde niçe furtunalar çekdüm ben

cÂlemi gark ider, akıtma sirişküm nehrin
  Niçe bir nûş ideyim derd-i firakuñ zehrin
 Saluban fülk-i dile bâd i muhâlif kahrın
Sen yıkarsın bu yakalarda gönüller şehrin
Dil ü cân mülkini yağmâ edici sensin sen

Ey güzeller re’isi, sen ne elüñ ademisin
   Yemm-i cışkuñ heb esir eyledügi ada mısın
   Furtuna derdi yeter, salma cefâlar gemisin
Bâd-i cışkuñ alavand eyledi sabrum gemisin
İlevend oldı göñül tıflı senüñ derdüñden

Andire Dorya elinden mi gelürsin âyâ?
    Bize İspanya lugâtin hecelet ahyânâ
    Kırmızı kadfe yelek gey, melek ol, ey rac
Barbariçañ siyeh atlasdan olaldan cânâ
Gemici neftilerin câşık-ı zâr etdüñ sen

 5 Bir benüm gibi dahı var mı bu yaşda kurıda
    Bahr u berde sîmber cânlar içün cân eride
    Palamar dutmadı baştarda sürür lengeri de
Bahr-ı cışk içre yürürsem nola yelken dorıda
Bir haramî bakıcı yâre esîr oldum ben

6 Dil ki hatt-ı ruh-ı zîbâda erişür Hızra
   Sanki Mûsâ-durur irşâda erişür Hızra
   Nâgehân düşse bir uftâde erişür Hızra
Seyr eden yüzüñi deryâda erişür Hızra
Kadre uğrar seni bir kerre kadırgada gören

7 Bu zamân hubları alarga degül nâdâna
   Forsa yüzden pojalar hayli zevî l-cirfâna
   Âh-ile kanlu yaşum döner ise tufâna
Yâr ağyâr-ile deryâya çıkar seyrâna
Ehl-i dil câşık olan volta urur geñ yakadan

8 Bahr-i vahdetde şerîcat bir emîn keştî-dür
  Sakın ol, çıkma içinden ki metîn keştî-dür
  Kulzum- i gamda tenüm sanki hemîn keştî-dür
Dûd- ı âhum direk oldı, bu zemîn keştî-dür
Bir yeni yelken olub-dur aña gerdûn-ı köhen

9 Âşnâ-yı yemm-i  cışk oldum edüb terk-i kabâ
  Ki o bîgâne güzel yâdına çâk oldı yaka
Salta manca etdi veli derd ü …
Canda sugurya-durur derd ü belâ renc ü canâ
İstifa gönül mankaları mihnetden

10 Rüzgâruñ baña çok furtunasın çaldı havâ
     Az kalub-dur yemege ten kayığın bahr-i fenâ
     Pirümüñ himmet eli Hızr erişe yohsa dilâ
Geldi çatdı dil u cân zevrakına bad-i belâ
Bizi çiğnetmeye bu fülk-i felek dutdı dümen

11 Korkulı mersâ-durur yatma sulan yüri yola
     Kıyılar dögdi seher, al demüri, tenta fora
     Kerteden engine aldı yolumuzı pusula
Rüzgâr oldı muhalif başuma üşdi belâ
Başladı geldi karıntı yine başdan kıcdan

12 Paçarizde koma abliyi kaziyi kurtar
     Boş koma cunsur-ı çârmîhuña doldur yer yer
     İstikâmet dümenin al ele, merdlik göster
Bahr-i cışka düşeli oldı muhâlif çenber
Korkum ol-dur ki gele bâd-i belâ yaprakdan

13 Bahr-i cışk içre bu dil kalyetası-dur seyyâh
    Yolumuz kıble yeli ile açup-dur Fettâh
    Gevherin sac o muhît-i keremüñ, ey meddâh
Eğer oldunsa mahabbet denizinde mellâh
Pusula şevk gerek, harti gam u derd ü mihen

14 Bu cezâyirde levendâne ederseñ akını
     Nefs-i şûmuñ ki elinden sakını-gör sakını
     Şevk adasında durı-dur ko ırağ u yakını
cIşk deryâsına saldunsa gönül zevrakını
Bulımazsın bu yakalarda, dilâ, sen mesken

15 Zifoz-ile geliyür dört yañadan bâd-i belâ
     Emr-i takdir-ile çeksem elem-i derd nola
    Çünki hatifden erişdi kulağa böyle sadâ
Rüzgâruñ karışık oldı, hazer eyle, dilâ
Üstine aldurasıntira mola mayna seren

16 Mevsim-i baht, dilâ, ger saña yâr olmaz ise
     Oltaya gelmeyüb ol mâhî şikar olmaz ise
     Volta vur bir niçe gün çâre- kâr olmaz ise
Hûblar forsa koçub saña kenâr olmaz ise
Olma anlardan alarga, bir iki gün katlan

17 cÂşıkuñ himmeti aclâ vü bülend ey zâhid
      cIşk körfüzleri heb doldı levend, ey zâhid
    Gelse yaprakdan olursın alavand, ey zâhid
Bahr-i cışk içre olan câşıka pend, ey zâhid
Karadan alet onarmak gidi-dür geñ yakadan


18 Kandiliçada nigün ol yâ serende ber-dâr
    Ya bilaşkerme kenârında kürekde der-kâr
    Yüri, çek çifte kürek, tek beni görme zinhâr
Götür irgalyayı, olma paçariz, ey ağyar
Yâri ben bahr kenârında kenâr eyler-iken

19 Ey re’is lenger-i caklı koma bu meskende
     Kankal et tûl-i emel gündesini sen sende
     Palamar al kıyıdan, üsküfeyi çek bende
Ey gönül nice yatursın bu liman-i tende
Himmetüñ lengerin al, mevsimi-dür, aç yelken

20 Pupa-dur ehl-i dilüñ gitdügi doğrı yolı gör
     Pusula yacnî gönül kıblenümâsın bulı-gör
     Orsa varsañ bu fenâ çenberini korkıla gör
Korsan ol hâsılı dünyâdan alarga olı-gör
Bu hayırsuz adada durma dilâ, iso seren

21 Ak deñiz mevci gelür çûş-ıla çağlamağ-ıla
     Ehl-i cışkuñ gözi karardı kan ağlamağ-ıla
     Fülk-i dil menzil alur dehri kolaylamağ-ıla
Rüzgâruñ pupa olmaz ise avlamağ-ıla
Yüri deryâ üzerinde bir iki gün oyalan

22 Fursatuñ mevsimi-dür hay ağır ol, eyle karâr
     Dola kuvvet komenasın baba-i sabra, ne var
     Nevbetüñ foğlasını beş güne dek eyle şümâr
Himmetüñ göncügin elden salı-verme zinhâr
Keştiy-i sabruñı sakla alavand olmakdan

23 Gitdi sabrum dumanı, komadı tâkat tende
     Sağ esenseñ gel-e ey bâd-i muvâfık sen de
     Paçariz olma bize, muddaciyâ, iñende
Alamarga-yla yüri yoğ-ısa yel yelkende
Çünki câşık olımazsın hele bârî yelten

24 Yemm-i vahdetde makarr eylemeğe cazm eyle
     Katrañı dürr-i Güher eylemeğe cazm eyle
     Bahr-i macnâya güzer eylemeğe cazm eyle
Kuzlum-i cışka sefer eylemeğe cazm eyle
Rüzgâr oldı, yüri, tenta fora, sök yelken

25 Bize çatmağa havâ korsanı gözler zanca
     Kilimün mevc-i belâ aldı, meded hey kanca
     Koruğı sabr-ıla helvâ ede-gör, gel anca
Etmek isterseñ eğer bâğ-i cinânda manca
cAmel ü zühd komanyasını vafir yüklen

26 Çata-gör yokluğa, yak varlığı, ey dil, yab yab
     Keştiy-i câriyetüñ firkatadan eyle harâb
     Furtuna kopdı, deniz yüzini kapladı sehâb
Orsa varsan çıkamazsın, poca gitsen girdâb
Nice kullansañ atar karaya bu keştiy-i ten

27 Eski derdüm yenilendi idi bu kalyonda
     Cân miyânı kemer-i gûşe kılurdı anda
     İşbu beş günlük cömr neyleye dehr-i dûnda
Olmadın lenger-i ten bahr-i fenâya fonda
Pupa âlât-ile cân kalyetasını kullan

28 Ne yerüñ-dür senüñ, ey fülk-i dil cummân-ı belâ
     Bu donanmasına dîn düşmeninüñ yahşı bak-a
     Hased u hıkd u gazab gîbet-ile buğz u riyâ
Ey diriğâ bizi gâfil-le zebûn etdi havâ
Geldi çatdı demür üstinde yaturken düşmen

29 Âh kim fülk-i teni bahr-i fenâ bir gün yer
     Bu heves yelkenini bâd-i havâdan yırtar
     Pîr oldukça gönül cânına cânân ister
Yâ İlahî bizi girdâb-ı havâdan kurtar
Bize yol ver, varalum bir ilimana erken

30 Bu dür-i nazmı hemân ehl-i basîret añlar
     Bunı ol gevher-i kân ehl-i ferâset añlar
     Bu erenler yolın erbâb-i tarîkat añlar
Kelimatüm dürr-i deryâ-yı hakîkat añlar
Bahr-i macnâda şinâverlik eden ehl-i sühan


31 Ey Mehemmed yem-i hicrânda mı yohsa yürüdüñ
     Firkatüñ furtunasın firkataya bulduruñ
     Pûs-ı gamda komayub derd-i seri arturduñ
Olsa deryâ kumı mikdârı kayurmaz derdüñ
cati var geçer ey Âgehî sabr et, katlan

 Fâcilâtün Fe’ilâtün Fe’ilâtün Fe’ilün





Kasîde-i Merhûm Âgehî Efendi Tahmis-i Zacfî
1 Yürü ey bahr-i melâhetde kapudanlık eden
    Bizi girdâb-ı gam içinde belâlarda koyan
   Geçüp alarga yanumdan düşe kurtıla hemân
Çekdürüp firkatañı bizden ırağ oldun sen
Bahr-i firkatde niçe furtunalar çekdüm ben

2 Alub ağyâr gibi nola cihânuñ mehrin
    Bize cevr eyleyüb içürme felâket zehrin
    Getürüp başuma cummân-ı belânuñ kahrın
Sen yıkarsın bu yakalarda göñüller şehrin
Dil ü cân mülkini yağmâ edici sensin sen

3 Tâli’um kalyetası kalmaz umaram geride
    Rûzgâr-ile felek fülk-i murâdum yüride
    Serfürû eylemeyüb düşmene yaşda kurıda
Bahr-i cışk içre yürüsem nola yelken dorıda
Bir haramî bakıcı yâre esîr oldum ben

4 Nice bir câna havâle kılasın gam kömisin
   Yemm-i cışkuñ gam-ile etme helâk âdemîsin
   Tâkatüm kalmadı,  ey meh, dahı mihnetde misin
Bâd-ı cışkuñ alavand eyledi sabrum gemisin
İlevend oldı göñül tıflı senüñ derdüñden

5 Hâkpâyuña gözüm yaşı revân olsa, nola
   Ey gül-i bâğ-ı bihiştüm, bedel olmaya saña
   Yaraşur saña hemîn fermeneler gey, sanem-â
Barbariçañ siyeh atlasdan olaldan cânâ
Gemici neftilerin câşık-ı zâr etdüñ sen

6 Kimi yemde, kimi sahrâda erişür Hızra
   Çâresüz kalduğı esnâda erişür Hızra
    cÂşık ammâ ruh-i zîbâda erişür Hızra
Seyr eden yüzüñi deryâda erişür Hızra
Kadre uğrar seni bir kerre kadirgada gören

7 Hûblar resmi bu-dur, mâ’il olur nâdâna
    Velî cirfân-ile gitmez bir adım yâbâna
    Âh kim gayret-ile döndi başum cummâna
Yâr ağyâr ile deryâya çıkar çıkar seyrâna
Ehl-i dil câşık olan volta urur geñ yakadan

8 Gel, şerîcatden ırağ olma emîn keştî dür
    Râh-ı Hakka saña varmağa mucîn keştî-dür
    Bahr-i cışk içre tenüm dahı hemîn keştî-dür
Dûd-ı âhum direk oldı, bu zemin keştî-dür
Bir yeñi yelken olub-dur aña gerdûn-ı köhen

9 Gam-ı cânâne ne nicmet deyü germ olma, dilâ
    Kasdı ol-dur ki bu ten kayığını kıla fenâ
    Ehl-i artuk yeyüb içtügi dahı olsa nola
Cânda suğurya-durur derd ü belâ, renc ü canâ
İstifa oldu göñül mankaları mihmetden

10 Yine gam bahrı hurûş etmege başladı bu dem
      Kasdı ol-dur ki bu ten kayığını kıla cadem
       Kutılış yok-dur elinden, soñı bilmem nice edem
Geldi çatdı dil ü cân zevrakına bâd-ı belâ
Bizi çiğnetmege bu fülk-i felek dutdı dümen

11 Harekât etdi yine cûşa gelüb bahr-ı fenâ
     Dil-i biçâreyi salıntı-ı mihnette koma
     Yâ İlâhî, kuluña çâre meger senden ola
Rûzgâr oldı muhâlif, başıma üşdi belâ
Başladı geldi karıntı yine başdan kıcdan

12 Busulamuz busula bu yola kıldukda sefer
     Ey re’îsüm, gözüñ ac, erdi felâketden eser
     Paçariz koma arada, yüri, âlâtuñ oñar
Bahr-i cışka düşeli oldı muhâlif çenber
Korkum oldur ki gele bâd-ı belâ yaprakdan

13 Kâfir-i nefse gazâ eyle, bu-dur ehl-i salâh
     Jeng-i gamdan aça mir’ât-i dili ol Fettâh
      Dut kulağuñı, saña gör ne dedüm, ey fellâh
Eger salduñsa mahabbet deñizine göñül zevrakını
Pusula şevk gerek harti gam u derd ü mihen

14 Ey göñül, mülküñe rüsvâylığ etmiş akını
      Yağmalatduñ gibi sabruñı sakını sakını
      Sîneñe alduñ-ısa, mehru, mahabbet okını
cIşk deryâsına salduñsa göñül zevrakını
Bulımazsın bu yakalarda, dilâ, sen mesken

15 Tâlic-i bahtuñ eger mevsimi yâr olmaz ise
     Ol harâmî bakıcı yavrı şikâr olmaz ise
     Dâmen-i sabra yapış âhır-ı kâr olmaz ise
Hûblar forsa kaçub saña kenâr olmaz ise
Olma anlardan alarga, bir iki gün katlan

16 Dil-i âşifteye cışk olalı bend, ey zâhid
      Düşüb cummân-ı gama oldı levend, ey zâhid
      Diñlemez dil sözüñ olursa-da kand, ey zâhid
Bahr-i cışk içre olan câşıka pend, ey zâhid
Karadan âlet oñarmak gibi-dür geñ yakadan

17 Gitmesün bir dem elüñden kürek olub saña yâr
      Bahr-i mihnetde gez âvâre olub bulma kenâr
      Tek yüzüñ görmeyelüm bizden ırağ ol, yüri var
Götür irgalyayı, olma paçariz ey ağyâr
Yâri ben bahr kenârında kenâr eyler-iken

18 Yatma gaflet-le karâr eyleyüb bir meskende
      Düşmen-i nefse sakın olmayasın tâ bende
       Bahr-i cışka sefer eylemege cazm et sen-de
Ey göñül, nice yatursın bu liman-i tende
Himmetüñ lengerin al, mevsimi-dür aç yelken

19 Mihnet-âbâd-i felek sanma ola cây-i huzûr
      Bu fenâ enginüñ öte yakasın aña dur
      Dümen-i tâcati dut, fülk-i dili hak bula-gör
Korsan ol hâsılı dünyâdan alarga olı-gör
Bu hayırsuz adada durma, dilâ, iso seren

20 İhtiyât ile yüri yoluñı soylamağ-ıla
     Korkular çekmeyesin dil Hak(k)a bağlamağ-ıla
     Çün ele girmeye soñ ucı, yâr, ağlamağ-ıla
Rûzgâruñ pupa olmaz ise avlamağ-ıla
Yüri deryâ üzerinde bir iki gün oyalan

21 Doğrı yoldan poçalatma olmayasın nefse şikâr
     Bir iki günlük cömre cihânda ne şümâr
     Yelken altında yürit, düşmene yol verme, i yâr
Himmetüñ göncügin elden salı-verme zinhâr
Keştiy-i sabruñu sakla alavand olmakdan

22 Rehberi cışk olan kalmadı hîç yâbânda
   Cehd edüb cışkı şikâr eyleyü-gör var sen-de
       Eyleme cânuñı sergeşte bu bahr-i tende
Alamarga-yla yüri yoğ-ısa yel yelkende
Çünki câşık olımazsın hele bari yelten

23 Sohbetüñ kadrini bil sanca-durur bu sanca
      Bu demi bulmayasın, nâdim olasın anca
     Tâcat-i Hakdan ala kanca ede-gör kanca
Etmek isterseñ eger bâğ-ı cinânda manca
cAmel-i zühd komanyasını vâfir yüklen

24 cÖmrüñi zâyic edüb bezm-i havâ-yi mey ile
      Gark-i cisyân olub eyyâmunı gel verme yele
      Aç gözüñ, bir dahı fursat ele girmez böyle
Kulzum-ı cışka sefer eylemeğe cazm eyle
Rûzgâr oldı, yüri, tenta fora, sök yelken

25 Esicek bâd-i ecel asla rücûc oldı sevâb
     Düşdi girdâb-ı gama zevrak-ı ten oldı harâb
     Yağmağa başladı belâ, câlemi kapladı sehâb
Orsa varsañ çıkamazsın, poca gitseñ girdâb
Nice kullansañ atar karaya bu keştiy-i ten

26 Kanı bir mesken-i huzûr ola fenâ yurdında
     Renc ü râhatdan eser eser ola der-iseñ bunda
     Mihnet-i renc ü canâ-dur çekilen gerdûnda
Olmadın lenger-i ten bahr-i fenâya fonda
Pupa âlât-ile cân kalyetasını kullan

27 Niçe gün fursatumuz gözleyüben döndi havâ
     Sacy-ile kurtılamaduk, yolumuz dutdı havâ
     Serserî macsiyet içre soñ ucı yatdı havâ
Ey dirîğâ, bizi gâfil-le zebûn etdi havâ
Geldi çatdı demür üstinde yaturken düşmen

28 Bâd-ı cışk-ile havâ mevci durmaz atar
     Fülk-i dil ise erem sâhile deyü yortar
     Vây aña kim bu fenâ yelken-i cömrin yırtar
Yâ İlâhî, bizi girdâb-ı havâdan kurtar
Bize yol ver, varalum bir ilimana erken

29 Zacfiyâ, baña bedel olmaya korsan derdüñ
     Bu cacab-dur ki varub bir saneme dil verdüñ
     Rûzgâruñ elemin hasmuña çünkim derdüñ
Olsa deryâ kumı mikdârı kayurmaz derdüñ
cati var, geçer, ey Âgehî, sabr et, katlan

30 Bu cibârâtı şu kim ola ferâset añlar
     İşbu elfâzı gerü ehl-i tarîkat añlar
     Sâlik-i râh-i vefâ bunda çok cibret añlar
Kelimâtüm dürr-i deryâ-yı hakîkar añlar
Bahr-i macnâda şinâverlik eden ehl-i sühân

cilâtün fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün





MURABBA-I YETîM*
1 Gel deniz yüzlerini kâfire teng eyleyelüm
   Sayha-i tûb ile dem-beste vü deng eyleyelüm
   Allâh Allâh deyü gülbang ile ceng eyleyelüm
   Gel donanmaya gidüb azm-i Fireng eyleyelüm

2 Ceyş-i İslâm ile Sultân Süleymân karadan
   Bahr u ber fethine asker yüridi bir aradan
   Görelüm alnumuza her ne ki yazdı Yaradan
   Gel donanmaya gidüb azm-i Fireng eyleyelüm

3 Şah-ı gâzinün olupdur çü gazâ matlûbı
   Kâfire gönderelüm sa’ikalar ile tûbı
   Salalum Maltayıla Baskana’ya âşûbı
   Gel donanmaya gidüb azm-i Fireng eyleyelüm

4 Nehb u gâretler ile Pulya’yı vîran edelüm
   Geçüb andan öte İspanya’yı tâlân edelüm
   Ceneviz memleketin hâk ile yek-sân edelüm
   Gel donanmaya gidüb azm-i Fireng eyleyelüm

5 Allâh Allâh deyü engine donanma salalum
   Portakal memleketin Südde’ye varup alalum
   Feth u nusretler olub tabl-i beşâret çalalum
   Gel donanmaya gidüb azm-i Fireng eyleyelüm

6 Kâfire garet içün dogrulalı dümenler
   Gemiler forsa yürür dorıdadur yelkenler
   Yelteyüb birbirini çûş ile der görenler
   Gel donanmaya gidüb azm-i Fireng eyleyelüm

7 Nûh evin eyleyeli lutf-i Hudâ meskenümüz
   Rûzgâr oldı muvâfık dolıdur yelkenümüz
   Gâziler bu yola cân ile dutup gerdenümüz
   Gel donanmaya gidüb azm-i Fireng eyleyelüm

8 Nûh tahtına binüb başumuza şâh olalum
   Hızr’a himmetle teveccüh edüp âgâh olalum
   Hayr-ı dîn Beg gibi gazî bege hem-râh olalum
   Gel donanmaya gidüb azm-i Fireng eyleyelüm

9 Şeş cihâta bu murabba’ salub âvâz-ı bülend
    Atdı nusretler ile kal’a-ı Efrenc’e kemend
    Ey Yetîm ister isen olmaga bir şâh-levend
    Gel donanmaya gidüb azm-i Fireng eyleyelüm

Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
                                                                  *Halil Erdoğan Cengiz, Divan Şiirinde Musammatlar, Türk Dili Dergisi- Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri), S. 415-416-417/Temmuz-Ağustos-Eylül,1986, s.310-312

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE YETîM*
1 Gelin, denizin yüzünü kâfire dar edelim,
Top gümbürtüleriyle soluğunu keselim, aklını başından alalım,
Allâh Allâh!diyerek gülbank çekip savaşa girelim,
Gelin, donanmaya gidip Frenk üzerine yürüyelim.

2 Sultân Süleymân (Kânûnî), İslâm askeri ile karadan yola çıktı,
Denizlerin ve karaların fethi için, asker aynı anda yürüdü, saldırıya geçti,
Tanrı’nın alnımıza ne yazdığını görelim,
Gelin, donanmaya gidip Frenk üzerine yürüyelim.

3 Madem ki gazi pâdişâhın isteği gazâdır (din uğruna savaştır),
Top güllelerini kâfire yıldırım gibi yollayalım,
Malta ile Baskana’ya kargaşalık salalım,
Gelin, donanmaya gidip Frenk üzerine yürüyelim.

4 Saldırıp yağma ederek Pulya’yı (Puglie’yi) viran edelim,
Oradan daha ileriye geçip İspanya’yı talan edelim,
Ceneviz ülkesini yerle bir edelim,
Gelin, donanmaya gidip Frenk üzerine yürüyelim.

5 Allâh Allâh! deyip açık denizlere donanma gönderelim,
Südde’ye varıp Portekiz ülkesini alalım,
Fetihler gerçekleştirelim, düşmana galebe sağlayıp müjde davulları çalalım,
Gelin, donanmaya gidip Frenk üzerine yürüyelim.

6 Dümenler, ganimet almak için, kâfire doğruldu doğrulalı,
Gemiler forsa yürümededir, yelkenler de dorudadır (ta tepeye çekilmiştir),
Bunu görenler coşkunlukla birbirlerini teşvik edip derler ki:
Gelin, donanmaya gidip Frenk üzerine yürüyelim

7 Allâh, Nûh Peygamberin evini (gemiyi) bize mesken etti edeli,
Rüzgâr uygun esmededir, yelkenlerimiz doludur,
Gaziler! Canla başla bu yola kendimizi adayıp,
Geliniz, donanmaya gidip Frenk üzerine yürüyelim

8 Nûh Peygamberin tahtına oturup başımıza buyruk olalım,
Himmetle Hızır’a (a. Denizdekilerin imdadına yetişen Hızır’a, b. Hızır Reis’e, Barbaros Hayreddin’e) teveccüh edip uyanık olalım,
Hayreddin Bey (Barbaros, Hızır Reis) gibi gazi bir Bey’e yoldaş olalım,
Gelin, donanmaya gidip Frenk üzerine yürüyelim.

9 Bu murabba altı yöne velvele salıp,
Allâh’ın yardımıyla, başarıyla, Frenklerin kalesine kement atsın,
Ey Yetîm! Eğer bir şehlevend olmak istiyorsan,
Gel, donanmaya gidip Frenk üzerine yürüyelim.
*Halil Erdoğan Cengiz, Divan Şiirinde Musammatlar, Türk Dili Dergisi- Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri), S. 415-416-417/Temmuz-Ağustos-Eylül,1986, s.310-312

Sonuç
XVI. asır Divân edebiyatı, şiir dilinde yeni alanların açıldığı bir çağdır. XVI. asırda gemici diliyle 31 beyitlik bir kaside yazan denizci şair Âgehî, Divân edebiyatında bu şiiriyle ünlüdür. Bu şiire o çağda ve daha sonraki asırlarda pek çok nazire ve tahmisler yazılmıştır. O zamana kadar korsan lisanı diye kaba sayılan gemici dili, bir anda kültürün bir parçası haline gelmiş, şiire, özel bir alanın terimlerini sokarak Divân şiirini dil bakımından zenginleştirmiştir.
Âgehî’nin bu şiirine benzer XVI. asır şairlerinin de şiirleri olmasına karşın Osmanlı lisanı, Âgehî’nin 31 beyitlik bu kasidesi ile zenginleşmiştir. Kasideye yapılan tahmisler de bu zenginliğe katkıda bulunarak Osmanlı denizciliğinin gelişmesine paralel olarak, Osmanlı lisanını da genişlettiler. Osmanlı lisanının denizcilik cephesi bu kaside ve tahmisleriyle zenginleşmiştir.
Âgehî’nin manzumesi aslında bir aşk şiiridir. Şair, sevgilisine karşı hayranlık ve sitemle içinde bulunduğu hali anlatıyor. Şair, aşk yüzünden fırtınaya tutulmuş bir gemi gibi, aşk denizinde pek çok sıkıntılar çekmekte, tehlikeler atlatmaktadır. Bu arada yer yer aşkın felsefesinden, İlâhî ve mecâzî aşkın hallerinden, sevgiden, rakiplerden… gemici dilini kullanarak söz ediyor. Bu haliyle kasidede belli bir sıra ve kurgu göze çarpıyor. İlk beyitlerde sevgiliye hitap ederken ondan sonraki beyitlerde şair içinde bulunduğu hali, aşk denizinde geçirdiği sıkıntıları ve tehlikeleri tasvir ediyor. Ağyara, zahide seslenen birkaç beyitte aşkın felsefesi yapılıyor. Bu beyitleri İlâhî aşktan, dünyanın fâniliğinden bahseden son kısım takip ediyor.
Tahmisler ise Âgehî’nin anlatımına paralel bir sıra ve kurgu takip ediyor. Diyebiliriz ki; tahmisler Âgehî’nin kasidesinin bir nevi daha çok açımlanmış ve örneklendirilmiş halidir.
Yetîm’in murabbası ise tamamen levendane ve savaşçı, akıncı üslubun hâkim olduğu bir manzumedir. Bu yönüyle Âgehî’den ve ona yapılan tahmislerden farklı bir anlam alanına sahiptir.
KAYNAKÇA
1.Cengiz, Halil Erdoğan, Divan Şiirinde Musammatlar, Türk Dili Dergisi- Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri), S. 415-416-417/Temmuz-Ağustos-Eylül,1986, s.310-312
2. Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitapevi, İstanbul, 2004
3. Pakalın, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1993, C. I-II-III
4. Pala, İskender, Şâirlerin Dilinden, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1996, s.269-276
5. Şemsettin Sami, Kâmûs-ı Türkî, Kapı Yayınları, İstanbul, 2009
6. Tietze, Andreas, Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lûgatı, C. I/A-E, Simurg Kitapçılık, İstanbul-Wien, 2002
7.  Tietze, Andreas, XVI. Asır Türk Şiirinde Gemici Dili, Türkiyat Mecmuası, Osman Yalçın Matbaası, 1951, C. IX, s.113-138
8. Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, Ankara, 2005


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder