15 Nisan 2016 Cuma

Sesimi Kim Geçecek

görünüşte geçemez sesim, sesinizi:
sesimi kimse geçemez demişti
imza karşılı aldığım neşenin vadesi
çabucakbiter ve adım kalır bana
ey anlaşılacak gibi olan ama tam 
ve iyice anlaşılamayan, anlatılamayan bakır
gecenin ürperttiği yolcudan mı
bunlar geriye kalan.
böylece bir kere daha savaş başlamış oldu
kararı vermedi henüz hüzünlü bir ağaç
ağacın da merhametsiz olduğu zamanlar var
gölgesinde bile serinletmediği
merhamet, ağaçların özsuyu.
beni köklerimden söküyorsun
seninki kadın anlamında fırtına demek
beni nereye savuruyorsun, bu konuşma ne demek
ben hangi kökteyim, sesimi kim geçecek
kavgamı rehine bıraktım, misketlerimi
güvercin kanadı elimde sapan
uykuların gözlerini çıkarıyorum
ağrıtmayan bir ecza söyle bana cevaz vereyim
bir kez açan ve korkunç güzel çiçeklere..
BeğenDaha fazla ifade göster
Yorum Yap

Koşarak Yağmura Gecenin Hangi Vakti

her şeyi gören ölüm de üstünde gerçeğin
aklımın bunca açıklama arasından
yağmura koşması neden?
sordum hata payı kapatacak mı
ruhumun karasını
aklı evvel tarih, ferasetli ölüm.
gecenin hangi vaktidir bela sağnağına
kalem ve kılıncı aynı anda kaldıran
saçlarının örgüsü, sancılarımı doğuran
hani bir ilksonbahar günü
çatlamıştım seni solumaktan
karanlık nedir bilmezdi gecelerim
bir yarım ay gibi düşerdim pencerene
ey yolları düş diye bana gördüren
denizi sevdiren gökyüzünü ezen
ne bir sağnak ne bir kışla ne bir hazan
hepsinden yükselen yazla
kalbimden şaha kalkan tufan.
şehirler gezdim kendimi sende unutup
soru sormam azaltmadı suskunluğunu
bıçak gibi susmalar bilirim,
kasım akşamından kalma susmalar
dokunmadan yaralayan
bir hasta susuzluk kulaklarımda
senin sesin diye bilinip unutulan..

4 Nisan 2016 Pazartesi

Bırakalım Böyle Kalsın

gecesin çıkar sır gömleğini üzerinden
aklımda ne gizledim ki kekelemekten başka
yedi gün önce geçerli bir intihar biçiminde
saçlarımı yana evliyaca taradım.
sırrımız bağışlanmamış, ısrar edilen ölümle
karşıdan gördük bir filmden konuşmayı
seçerek ve güverteli sözleri
ölçü her zaman hatada ısrar ederse
bağışlanmak sır değil sürgün olur.
giderek kalbimden ağır silahlar geçiyor
yargı yetkisi elinden alınan kalbim
rüzgârların potasında eriyor usulünce
konuşmak gece vakti bir bozkır yolunda
su içmek için durmaya benziyor
susuz nice dervişler kanıyorum.
merdiven olunca günler tabut diyetlerde
kıskanan meşeler bekliyor elleri tetik
ucuza alınan her ölüm gülmesine sebep
kereste edilmiş yılların ergenliğinin
gelinlik kıskaçlar bunlar çamaşır yıkanan
göz yaşı vurulan odalarda
dünya bir ümit anı kadardır kalbimde.
bütün dünya kadınlarına söylüyorum
kapı dipleri engel değil bu hüzünlere
çoraplarının bırak ilmeği kaçsın derde
ölçüye örnek göstersem gozlerinizi
hangimiz akşamları konuşmayı severdi
miracim bir minicik eşik
kafamdaki kazanları kaldıran çeri
gözlerinizdeki şu yalancı haberci.
mevsim inildikçe içimden kaş çıkaran
suya yollanan, suyu arayan
yol kesen bütün soruları hesap dışı tutan
bakışsız yüzleri niyetim saydım
yıllarca koynumda besledim bu yüzleri
bir öğleden sonra gibi uyuşuk ve tatlı
döşekler serdim aynama, kusturdu beni
yıllarca sırtımda taşıdığım şirpençeyi
kor ocaklara atan da mevsimlerdi.
kanakan diyen kaypak tarihlerin uleması
şairlerin sabahlarına ekmek doğrasa da
ardında ne giz ne muamma bırakırdı sözlükler
elinde keskin kılıncı boynunda hüküm
gömülmeye mahkum bu varlıklı boynum
yas da benim katliamların geri dursun
gecesin çıkar sır gömleğini üzerinden
aklımda ne gizledim ki gözlerinden başka
yedi gün önce geçerli bir doğum biçiminde
saçlarını evliyalarca taradım.