düştükçe suyun sağrısına bulut
gök bulanır, gün bulanır, "gül bulanır"
eski aşk-ları dilimde uykuya yatırıp
uyandırmadan gerçeği gecenin taşkın bağrından
güller yetişsin diye bir bahar
kuralım sabahın çiğ tanelerinde.
düş kırıklığı aniden gelir.
körlük ve inmedir bütün düş kırıklıkları
aslından kanla çoğaltılmış eski bir
belâ cüzünü okudum, ellerim titreyerek.
ellerim titrer çünkü göğe çıkarken
çıktığım gök değil yer altıdır.
hasbihal çeşitli hallerden yarım kalmış
bir ekin gibi kağıda savrulur.
pusuya düşen yine benim yüreğim
yüreğime çığ düşer, kızağa çekilmiş çığ
çıplaklık ve berceste mısralar aklıma
tipi olur yağar, odamda kayıp bir gemi.
odamda dolaşan şehzade ki ismi meçhul
canfedâ derdim adına mahut bir savaşta
sakalara su yetiştiren şehzadenin
çok görünmese bile gözüme
ismi canfedâ, suretini asan eder.
eder ki elden düşünce bir başka ele
keder diye bir söz oyununa yenik düşüp
aklımdan karaya vuran bir çaput
bağlanır söz ağacına
rüyada da hatırlanır verilmiş tüm sözler.
sözler bitirilmemiştir ve yedi kıta
savaş halindedir sözleri ordu bilip
tutulmamış bir sözden bütün verem, kanser ve makûl hastalıklar
yeryüzünde arsa karşılığı genişçe daireler
almış mal sahiplerine pay edilir.
sahip bana efkâr getirdi ve üstümde ölümü
ölümü ani bulan her ahmak gibi
sevmeyi ölüm anında öğrenen başka sahipler
bulunur dünyada.
gül bölünür, annelere diken kalır
çünkü yeryüzü tüm annelerden temizlenmiş denizleri taşır
bir çarşıdır ki saflık o çarşının içinde
düşkündür ve masumiyet, dilenci.
masumiyet çocukla yiten ve hep
cepten yenilen, çoktan tükenmiş miras.
aç kulağını, bir gün bulursam seni
şunu diyeceğim sana hiç de sıkılmadan:
büyüdüm ve yoruldum artık
kalbimi terk et..