28 Nisan 2015 Salı

Bulut ve Barut

ey bin ahmaklığa düşen göz
sıcak yatakta kötü şeyler düşleyen
hatıra gelen yüzlerden ve hecelerden
rüyadır adın ey göz.

suçunu hafifletecek ecza yok
ki yaralarım süslensin papatya fallarıyla
iltihaplı sigara yanıyor parmaklarımda
parmaklarım saklanacak yer arıyor.

ey bin güvercine durak olan parmak
nabızların o kös seslerini işit şimdi
telgraf tellerinde ve pazar günleri
kurşunlar, yatılı okula dönmemiştir henüz
yol örtülü öznedir cümlede
ve alkol, bize kötülük bağışlar durmadan
ki ey bin şüpheyi saklayan kalp
inancın meydanında at sürsün diye
devirmek lazım kaç putu kaldıysa gündüzün
ve nöbetçi eczanelerde.

ecza,

softa çiçeklerden demet yaptım sana
yastığına iliştirdim kırlangıç sürülerini
tenin nazik ü sim
elbisenden taşan tenin
ey beynime hücum eden kanım
gibi inme inerken bir tas suya
sesi kesilen, nefesi tıkanan, kanı sulanan
felç ahmaklık.

nedensiz geldim sana
ey beni emziren bulut ve barut
soran, soran, soran ve soran bir beyinden 
salacak kök bulamıyorum toprağa

kanatlarımdan taşınan küfürle
kirleniyor gökyüzü, kirleniyor elbise
kirlenirsem ben de akşam eve döndüğümde
anamın hesabı pek çetin olacak
çocuk yüzlerde kirlenmenin
adil olduğu ve 
ey ezel ve ebedden gelen haberci
kalpte asi sevgileri iskan ettiren sultan
kemiklerimden ve etimden gayri
insan çatılsın.
ruh kalıbında bir insan, çatlasın
verilen bir sözdür her mısra
her mısra biraz daha arayı açıyor
bir başka rüyayla.

ey söz, bin atıyla hücuma geçen ordu
geniş anlamsızlıklar ovasında
adamsende düşman ordusunun karşısında
çok ses döktün toprağa.
ganimetin, kelimelerindir senin
ve kehribar ağızlıklardan akan salya

yeni baştan okuyalım hüzün cüzünü
ey hüzün cüzü, ateşi bin ovayı tutuşturan
ve bin ırmakla sönmeyen ateşin senin
muştu, bayram, güvenç
unutulmuş dillerin, reddi miras hakkı saklı.

haşyet tırpanları ile biçilen ruh
kötülük bağışları devletin ve alafranga
bakımlı kız odalarında tuvalet masasında oturan güneş
saçların omuz üstünde havai, dağılışı gibi
yeryüzüne dağılan insanlar ve akıbet
ruhumda binlerce petrol kuyusu
kendi gücü kendine düşman olan
bir anda patlayacak
bir tutuşturan bulmazsa onu.

sesimden dünya şaşırdı, gece,
topal dilenci.
gündüz, topal numarası yapan 
aktör sahnede ve otobüs her durakta
kartonlarla birbirinden ayrılmış
akdeniz ve kızıldeniz 
ayazın şarkısı duyulur, rick's american clup
yaşasın liberte france!

ey ismiyle şehirler kurulan insan
ey ismiyle şehirler yıkılan insan
ey hatır tanrıçası, ey unutuluş putu
ey sabıka kaydında veresiye isimlerle
tarihe not düşen, zengin dilenci
bulut ve barut kokulu yataklardan
sokaklara düşen hayret..

sam, bizim şarkımızı tekrar çalsana!

13 Nisan 2015 Pazartesi

Görüldüğü Yerde Derdest Edilsin

bahçemde konaklayan geceden
dinlediğim masallardı bunlar
kanımızın o deli çağında
anlatılan efsaneler.
gülün katlinden bülbül sorumlu
bilinmedi, betonlar ardında kaldı gerçek
artık,
gözlerini belerten gökyüzünden
yağmur değil, su düşecek
yangınları kimin sönmeye başladıysa.

hesabı çabucak gören, hesabı adil olan
suyun kalbini titreten gerçek
ezeli ve ebedi gerçek!
susuz kalan kim varsa, elbette yetişecek
kalbin kırık yerleri çünkü
özensizce yapıştırılmıştır anılarla
dıştan görülmesin kırıklar
öze işlesin kırıklar.

söz diyordun, bir kuştur uçar
kağıda bir istasyon çizelim
bir gözlem evi
uçup giden kuşlar, nereye gider
nerede konaklar kışları
uçup giden sözler.
kağıda gökyüzü çizdim
bulanık sularda renkler açıldı
tende yara, elde yara, elden yara:
açıldı.

ağlamaktan sakınan göze anılar batar
sakındım yıllar yılı ağlamaktan
kör öldü gözlerim.
sakalar bir dalda uykuya dalınca
rüyaları bana tasa oldu.
gelinciğin kalbinden geçen
yapraklarının savrulmaması çok uzağa
böyle böyle sakındığı ne varsa gelincik 
ve sakaların
büyüdü içlerinde; yapraklar uzağa savruldu
hüzün otağ kurdu gönlümde.

aklım şimdi alışveriştedir
mı, mi, mu, mü satan dükkanlarda
ama, fakat, lakin toptan ve perakende
tamam, peki, yani, sen bilirsin avm

söz diyordun, bir kuştur uçar
kağıda gökyüzü çizelim
ve güzelleştirelim kendimizi 
serçe giyerek üstümüze
serçem benim, ah nereye gitse
oranın yerlisi olan kuşum, soluğum, sözüm..

9 Nisan 2015 Perşembe

Beyaz Yaprakları (S)öğüt

ne zaman karşılaştım adınla bir sokakta
bir göl kıyısıydı belki aşka otağ kurduran
yahut söğüt gölgesi, beyaz yapraklardan
beyaz bir banktı ya da adınla yan yana oturduğum
edebi duraktır adın çünkü bilirim
soluklanmak için oturup, rüya şerbeti içtiğim
damarlarımdan çekilmişti orada asırların heyelanı
adınla karşılaşmak içindi onca deprem
onca fırtınaydı göğsümde büyüttüğüm.

göl kıyısı, beyaz ahşap ev, verendası genişçe
ve sonra orada koşturan çocuklar, senin bahçende
çocuk olan adındı hep saklambaç oynadığım
adın yazılıydı ezel hattıyla
söğüt ağacının beyaz yapraklarında.

şimdi yüzün ellerimin arasında
yüzün bir yudumluk su, avucumda tuttuğum
damla damla parmaklarımın arasından
düşer toprağa, yüzün bir yudumluk su.

ne zaman karşılaştım adınla,
ne zaman karşılaştım yüzünle, 
bir sokakta;
sahi ne idi adın yangınlarımı söndürdüğüm..