28 Kasım 2014 Cuma

İğde Ağacı, Tepe ve Deniz

iğde. yapraklar ve hayaller ve gölge iki çocuk 'mahçup ve duru'
bu iğdenin meyvesi aldatmıyor mu insanları başımızı döndüren ne var havada, neden böyle topraktan kesiliyor ayaklarımız.. çünkü biliyorlar; henüz uykusu kaçmamış kimsenin kimse, daha ekmekteki mayayı bozmaya yeltenmemiş henüz kimsenin bankalarda ve süpermarketlerde sıraya girdiği yok yok kimsenin iç geçirerek baktığı bir şehir bağrında kimsenin yara değil istasyonlar ve o yaraları dağlayacak trenler daha istasyona gelmemiş vakitler sadece ezanlara ayarlı, saatler kavuşmalara, koşular saatlere gidilmemiş, görülmemiş ülkelerin hasreti de yok içlerinde öyle ülkeler düşlenmiş ki iğde ağaçlarından bir bir gidilmiş.

aşağıda deniz, burada tepe, tepede iğde ağacı
sakin, parlak, pürüzsüz: sevinçli serçelerin korosu
iğde dallarında.
bir fiyatı yok henüz bu anlatıklarımın
leylâ ile mecnûn da efsane değil daha
her şey iğde ağaçlarının altında başladı
iğde ağacının altında verildi bütün sözler
"kavlimiz olsun" dediler
bu iğde bu tepe bu deniz.
hâlâ orada
iğde,tepe ve deniz
sakin, temiz, pürüzsüzey verilen sözler, ey dökülen gözyaşları
siz nerdesiniz?

20 Kasım 2014 Perşembe

Masada Kış Kahkahası

kış.
soğuk doğu akşamı.
çay var masada, eller ve kadın kahkahası
matemi, geceyi, bakışlarımı bölen.
samimiyeti kesen bıçak
ona bilenen göz.
soğuk.
kış ve doğu akşamı
kadın kahkahası, eller ve çay masada
akşamı getiren; rahim ve mutlak
" masa da masaymış ha"

Şehir Öğretisi

I.
doğuda solar gibi her renk
her renk bir ayrı hüzün
rüzgâra sorsan söyler sana
sana söyler, ağrı dağı kadar
heybetlidir yalnızlık.
-yalnızlık; büyük ve küçük yalnızlık-
bir şehri terketmemek ne demek
ne demek şehirden şefkât dilenmek
doruklardan vazgeçmek
ve kalakalmak şehirde
vahşi bir hayvan gibi
dağlara verilen sözü unutmak
-sada, hayâl, rüyâ, gerçek-
hepsini ben şehirden öğrendim.
ve bir güvercinin intiharını okuyoruz
şehrin kubbelerinde.
şehrin minareleri haykırıyor
güvercin ölümlerini..

19 Kasım 2014 Çarşamba

Zararlar Düellosu

sigara öldürür diyorlar
gündelik telaşlar ve bekleme salonları
bizim olmayan bu yüzlerden
çocuklara sorulan matematik problemleri
dünya barış istiyor, savaşalım diyorsun
kılıncı çalıyorum kendime
gövdemden bir sen fışkırıyorsun
evet öldürmeli bazı şeyler adamı
bir kurşun, bir yara, kaçan vapur, yatan kupon
ama vakitsiz gelen öpücüklere
sakladım intiharı

Gölge Oyunları


gölge.
ve sisler içinde gece
hayatlara dadanan hayaletler
senin yüzünde bir yabancı
benim yüzümde bir sen var
lisanını konuşuyor gözlerimiz.
'her hayat bir başka hayatın vampiri'
diye bir mısra belleğimde
dudaklarım kanamış, ellerim yaralı
sıkıntılı ve soğuk rıhtımda
beklenen beklenen beklenen gemi
sis ve sabır ve gece
âh isimli şarkılar dilimizde
ve filmlerde gördüğümüz âşk-lar
çalınan şarkılar değil umutlar belki de.
ve yalnızca ıslık çalmayı öğrendiğimiz kitaplar.
gölge.

13 Kasım 2014 Perşembe

Doğudaki Renklere; Sana

siyah.
gecenin emzirdiği çocuk, ey güzele ad olan
şimdi omzuma yasladığın başından
sesleniyorsun adımı.
sen demedik leylâ dedik mecnun'la
kaç gece aradık kum fırtınalarında seni
ey mumun yanışında sır olan güzel
hiçlik rüyâlarında gezdiren bizi
ne matemsin şu anda, ne de şenlik
dupduru, tertemiz, pırıl pırıl
duruyorsun gecenin göğsünde
bak en güzel şiirini okuyor sana ay.


beyaz.
bir sayfasın, duruyorsun
beklemenin kurşun geçirmez eşiğinde 
sabır diyorum bu mevsime ben
gölgesi serinletmez, güneşi ısıtmaz
ellerin güzeldir, ellerin beyazdır senin
ellerin işte öyle uluortadır
kurşundan kalemlerle, kurşundan askerlerin
karşısındadır ellerin.
"ellerinden belli olur bir kadın"
öylece beyaz, öylece güzel.
şimdi yazmak değil yaşamak düşer bana
beyaz geceler beyaz geceler.


sarı.
ölümün rengi yaprakta, başaktaki olgunluk
güneşin mahlası, ey ellerin yorgunluğu
açılan, doğan ve bilinen her şeyde
güze yakışan, yolculuk türküsü
ayrılıklar mevsimi ve güz illa
senin eşiğine varınca başlıyor
tüm yalnızlıklarım
tüm yalnızlıklar biraz sarıdır, tüm ayrılıklarım
aykırı durmayan gökte, bezginlerin ve dervişlerin rengi
seni sormalı bir çocuğun yüzüne
sarı saçlarını sormalı hani neredeler
doğuda, çok uzakta kaybettim seni.
yola çıkınca; hep yola çıkınca
çünkü yollarda kaybettim kimliğimi
bir gecede -pis, yağmurlu kasım gecesinde-
senin bahçende kaybettim seni.
sarı.
ölümün rengi yaprakta
başaktaki olgunluk, ellerimin yorgunluğu
anı defterinde kurutulmuş, unutulmuş
sarı çiçek.
hüznümü demleyen ve sunan bana
gitmek, kahramanca bir eylemdir bazen,
bazen ahmakça
toprak bir yolda
tozları kaldırıp dört nala